| |
Deniz Baykal Lice'ye girememişti...
"Tabii Türkiye'de 'susun' diyenler, bir süre sonra 'herkes bize yardımcı olmalı' deyince, bu herkes 'fikirlerini' söylesin anlamına gelmiyor. 'Bize kimse itiraz etmesin, herkes bizim söylediğimizi tekrarlasın' anlamına geliyor. Örneğin, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın neden Lice'ye sokulmadığını asla sorgulamayın anlamına geliyor. PKK'nın 'generali biz öldürmedik, Lice'ye de biz baskın vermedik' yolundaki açıklamasının 'ne manaya' geldiğini düşünmeyin anlamına geliyor. Eğer bir parti başkanı Lice'ye sokulmuyorsa, vatandaşların oylarıyla Meclis'e giren bir parti grubundan 'daha fazla ülkenin sahibi' olduğuna inanan insanlar varsa, orada demokrasiden söz edilebilir mi, diye sormayın anlamına geliyor." Bu satırları "Keşke Baykal Lice'ye girebilseydi" başlıklı yazıdan aldım. On bir yıl önce yazmışım. Ayrıca, 1993 yılı yazılarını içeren "Ertelenmiş Hayatları Geri Verin" başlıklı kitaba da koymuşum.
*** Yazıyı iki nedenle anımsadım. Bunlardan birincisi AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen'ın Lice'nin 1995 yılında askerler tarafından boşaltılan Tuzla Köyü'ne yaptığı ziyareti. İkincisi ise, CHP Grup Başkan Vekili Haluk Koç'un bu ziyareti, Baykal'ın on bir yıl önce Lice'ye giremediğini unutup eleştirmesiydi. Türkiye'de siyaset "tutarlılık" üzerine değil, "fırsatçılık" zeminine bina edilmiş... Gelişmiş ülkelerde etkili kurumların ve üst düzey insanların pusulasını ise "tutarlılık" oluşturur... Verheugen'ın Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Tuzla köyünü ziyareti bir tesadüf değildi. Lice, on bir yıl önce, güvenlik güçleri tarafından tarumar edilmiş, daha sonra Türkiye bu nedenle AİHM'de mahkum olmuştu. Dava görüşülürken üç bin üç yüz ev ve dükkanın yıkıldığı öğrenilmişti. O dönemde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da bu nedenle abluka altındaki Lice'ye sokulmamıştı. CHP'li Koç, "Diyarbakır'ın Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu ve Türkiye'nin Ankara'dan yönetildiğini" söylerken, genel başkanının 11 yıl önce Misak-ı Milli sınırları içindeki Lice'ye sokulmadığını unutmuşa benziyordu...
*** Verheugen ise Kürt sorununu "devlet-birey ilişkilerini" demokratikleştiren AB sürecinin rahatlattığını göstermek için boşaltılan Tuzla Köyü'nü ziyaret ediyor... Taş taş üstünde kalmayan köye geri dönüşler üç yıl önce başlamış, ama köyde oturan elli altı aileden yalnızca otuzu geri dönmüş. Milliyetçi, devletçi bir ağızla konuşmanın kolaycılığı "insan odaklı" bir zihniyete dayanan AB yaklaşımını anlamakta zorluk çekiyor. Demokratikleşme çok daha önceden sağlansa Güneydoğu'da o kadar büyük acı yaşanır mıydı? Eğer CHP lideri Baykal'ın on bir yıl önce girmeye gücünün yetmediği Lice'deki köylere bugün insanlar geri dönüyorsa, buna hayıflanmak mı gerekir, sevinmek mi? Yeni Şafak gazetesi, Verheugen'ın Diyarbakır gezisini "Avrupa'nın yolu Lice'den geçti" manşetiyle verdi... Bu ziyareti yadırgayanları yadırgamak gerek... Türkiye'deki demokratikleşmenin önünü tıkayan en önemli sorunlardan biri Kürt sorunuydu. Verheugen'ın Güneydoğu ziyareti bu konunun Türkiye'de nispeten rahatladığını, on yıl öncesine göre çok büyük mesafe alındığını gösteriyor. Bunun temelinde AB standartlarının ağır aksak hayata geçmesi var. AB'ye "insan" yerine "devlet"; "yeryüzü" yerine "Misak-ı Milli" mantığıyla bakarsak hiçbir şey anlayamayız... Anlayamayınca da, CHP'nin durumuna düşeriz... Misak-ı Milli sınırları içindeki Lice'ye bundan 11 önce giremeyen Baykal'ın yardımcısı, buranın demokratikleşmesine ve huzurun sağlanmasına yardımcı olan AB'yi eleştirir...
|