Düşünce farkı!
Hotiç ile oturmuş bilmem kaçıncı Beşiktaş sohbetimizi yapıyoruz. Mehmet Hotiç. 2000 yılında Beşiktaş yönetiminde beraber çalıştığım arkadaşım. Beşiktaş'ta İcra Kurulu'nu kuran. 1998 dünya futbol şampiyonasını tartışıyoruz. Finallere kalan sekiz takımın iki teknik direktörüne takılıyor kafamız. Hidding "Hollanda" ekibinin başında. Michel de "Fas"ın. Ekiplerini "Dünyanın en iyi sekiz takımı" arasına yazdırmayı başarmış "iki başarılı teknik adam". Çok önemli benzer yönleri var. İkisi de Türkiye'de çalışmış ve çalıştırdıkları takımlardan gönderilmiş isimler. Yani bir şekilde "uzaklaştırılmışlar". Del Bosque de Real Madrid'i yıllarca başarıdan başarıya taşıyan teknik adam. Real'i şampiyon yaptığı sene kendi de aynı akıbete uğradı. "Adam harcama" Akdeniz ülkelerinin tipik özelliği galiba. Kendi başarısızlığımızı başkalarına mal etmeyi seviyoruz. Beşiktaş'ta da faturalar Del Bosque'ye çıkarılmak üzere. Ondan yazdım bütün bunları. Kırk gün lafı dönüp dolaşıyor ortalarda. Hocanın ihtiyaç duyduğunu belirttiği kırk gün. "Gün" sayacak olursak işin içinden çıkamayız. Açıkçası hocanın çok daha fazla zamana ihtiyacı var. Bu gerçeği kabul edelim!
Yersiz, gereksiz, tehlikeli Hele; birbirine benzer özelliklere sahip o kadar "çok oyuncunun" transfer edildiği dönemde. Beşiktaş transferde birbiri ardına imzalar atınca neredeyse "dünya şampiyonu" ilan edildi. Sonuçlar ortaya çıkmaya başladıkça da, pembe tablo yerini "karamsarlığa" bıraktı. Del Bosque özellikle söylevlerini severek izlediğim bir teknik adam. Ne futbolcusunu, ne hakemleri, ne de sahanın çimini "mazeret gösterme küçüklüğünü" göstermedi. "İnönü Stadı özlemini" dile getirmesini de saygı ile karşılıyorum. Biz de aynı özlem içindeyiz zaten. Del Bosque'nin hataları yok mu?. Tabi ki var. Teknik hataları herkes kendine göre yazdı, çizdi. Benim konum o değil. Kendisine teklif geldiğinde şartlarını söylemeliydi. Şimdi öyle bir yükün altında ki; "şikayet etme lüksü" de kalmadı. Mevcut kadroyu kullanmak zorunda. Bir başka yanlışı da, yanında Türk teknik adam bulundurmaması. Çok iyi yetişmiş onca teknik adam varken. Hem de Beşiktaş'ın içinden. Geçen yıldan beri defalarca dile getirmeye çalıştığımız "gençleştirme operasyonu" da bir türlü yapılamadı. Hem de "bunca transfere rağmen". Son günlerde "birlik beraberlik" lafları dolaşmakta etrafta. "Gereksiz polemikler" yaratacak sözcükler kullanmak "yersiz", bir o kadar da "gereksizdir". Hatta "tehlikelidir". Söylenenler doğru bile olsa. Kimsenin "tepkisini kontrol etme" hakkına sahip değiliz. Düşüncelerini kontrol etme hakkına sahip olmadığımız gibi. Birlik beraberlik lafları ederken "ayrımcılığa" neden olmayalım. Yani bir başka deyişle "kaş yapalım derken göz çıkartmayalım". Bunları bir kenara bırakıp, önümüze bakalım. Sakarya maçı var. Galibiyet ile tanışma şansı olan. Ve Norveç'ten "tur garantisi" gibi bir sonuç ile dönülmesi mümkün Bodo Glimt maçı. Sonrasında ezeli rakip Galatasaray'dan İnönü'de alınacak üç puan. Göreceksiniz ki Beşiktaş yaraları saracaktır!
|