| |
Paranızla rezil olmamanız için birkaç naçizane tüyo...
Bir günlüğüne nereye gitsek dedik. Çoğu kez yaptığımız gibi Nişanyanlar'ın 'Küçük Oteller Kitabı'nı önümüze açtık. Şile-Akçakese'de 'Woodyville' adlı bir yer varmış; fotoğrafı çok davetkâr görünüyordu. Telefon açtık: "Sadece jakuzili odalarımızda yer var, kişi başı 'yarım pansiyon' 110 milyon lira" cevabını aldık. Ekstralarla az para değildi. 'Hadi bir hovardalık yapalım' deyip gaza bastık. Balkonundan baktığınızda fotoğraftaki manzaraya sahip, ilk bakışta gayet şirin kulübeye (bungalov) yerleştik. Ve sonuç:
*** * 'Yarım pansiyon' ne demek? Yani 'kahvaltı ve akşam yemeği' dahil... Bir yerde yemek fiyata dahil olunca, başınıza ne gelir? Basit: Kahvaltı idare eder ama akşam yemeği sıradandır. Güler yüzlü, hızlı garsonlardan iyi hizmet alabilirsiniz ama mesela etler serttir, çeşit azdır, içkiler fiyata dahil değildir. Tavsiye: Bildiğiniz, garantili bir yer değilse, 'yarım pansiyon' yerine 'oda kahvaltı'yı tercih edin.
* Zaten küçük olan bir kulübenin banyosuna, işlevsel bir duş kabini yerine jakuzi konursa ne olur? Ne olacak, tuvalete ve lavaboya yer kalmaz. Tuvalete oturduğunuzda lavabo, artık boyunuza göre, ya kucağınıza gelir, ya da göğsünüze. Tabii bu arada tuvaletin haznesini dolduran musluk su akıtmaktadır; o da ayrı konu. Tavsiye: Emlak ilanlarında rastladığınız, "Panjurlar sıfır" ibaresi, herkesin bildiği gibi "Evimiz dandik mi dandik, öve öve ancak yeni panjurları övebiliyoruz" anlamına gelir. Aynı şekilde 'jakuzili oda' esprisine de kanmayın.
* Sonra elinizi yıkamak istersiniz. Muslukların biri çalışmamaktadır. Olabilir. Diğerini açarsınız. Beş on saniye sonra su ılınır. 'Aaa, ne güzel, burada sıcak su da varmış!' Derken su giderek ısınır, ısınır ve eliniz haşlanmaya başlar. Tabii dişinizi fırçaladığınızda durum daha da kötüleşir. Tavsiye: Odada mutlaka bir buçuk litrelik pet şişede su bulundurun.
* Gece odaya gelirsiniz. Fırın gibidir. Hemen pencereleri, camları, kapıları açarsınız. Birden kaloriferin çalışmakta olduğunu fark edersiniz! Aceleyle kapatırsınız. Oda normal 'yaz' sıcaklığına iner. 'Bari klimayı çalıştırayım' dersiniz. Aaaa, klima yok! Tavsiye: Kendinize Frenklerin 'check-list' dediği bir kontrol listesi hazırlayın. Kalmaya karar vermeden önce sorun.
* Sonra yatarsınız. Klima olmadığı için, civardaki çayda bol bol üreyen sivrisinekler vızıldamaya başlar. Sinek kovucu tablet var mı? O da yok! Cibinliğin altına sığınırsınız. Ancak Allahsız sivrisinekler mutlaka ama mutlaka bir gedik bulurlar. Onlar sokar, siz kaşınırsınız. Tavsiye: Hiç olmazsa sinek kovucu tablet olup olmadığına bakın.
* Deniz kenarı rutubetlidir. Uyurken terler, bir türlü kurumazsınız. Sonuç: Bütün gece suda yüzmüş gibi olursunuz. Yastık ıslanır, pike ıslanır. Tavsiye: Odada yedek yastık ve havlu olup olmadığını da kontrol edin.
* Odanıza gelirken mekanın zaten dar olan yolunun kalaslarla kapandığını görürsünüz. Geçmek mümkün değildir. Niye? Çünkü paranın tadını alan mekan sahibi yeni yeni bungalovlar inşa ettirmektedir. Hem de Ağustos ayında; yazın ortasında! Halbuki kuraldır: Bu tip işler sonbahar ile ilkbahar arasında yaptırılır. İşçiler ise senin rahatını düşünecek değil ya... "Çeksenize bunları yoldan" dediğinizde, küstahça bir "Çalışıyoruz kardeşim" cevabını alırsınız. Tavsiye: Eğer bir tatil yerinde inşaat varsa, gitmeden önce iki kere düşünün.
* 'Kumsal harika' ibaresi vaatkârdır. Gerçekten de deniz berraktır. Sevinirsiniz. Ancak 'kumsal' aslında bir 'halk plajı'dır. Bu da; boş bira şişeleri, sayısız izmarit, gece yakılan ateşlerin artıkları, kıyıya vurduktan sonra temizlenmediği için kokmaya başlayan yosunlar anlamına gelir. Tavsiye: Bazı kumsallara hafta sonları gitmeyin. Daha yazacak çok şeyim var. Ama 'Bu adam hiçbir şeyi beğenmez mi' dememeniz için burada kesiyorum.
Not 1: Evim evim güzel evim! Not 2: Müjde ve Sevan Nişanyan ile karşılaşacağım günü iple çekiyorum.
|