Tarafsız kalma!..
Modern zamanların üzerinde çok düşünülmeyen, derinlemesine tartışılmayan bazı kabulleri var. Gücünü bireyi rahat ettirmekten alıyor bu kabuller. 'Bireysellik'le 'bireycilik' arasına fark koyulmadığı için de, birey adına yapıldığı söylenen bazı şeyler, esasında 'insanlığı inciten' sonuçlar yaratıyor. 'Tarafsızlığın' yüceltilmesi bunlardan biri. Taraf olmamak, olaylar karşısında tarafsız kalmak öne çıkarılıyor. İnsanların fanatik 'tarafgirlik' yapması karşısında tarafsızlık insani bir düzey gibi sunuluyor. Oysa tarafgirlik nasıl kendinin çıkarı uğruna başkalarının hakkını gasp etme sonucu doğuruyorsa, tarafsızlık da kendi konforu adına başkalarının zarar görmesine seyirci kalmak anlamına geliyor. '...Susan tarafsızlar için cehennemimde özel bir yer ayırdım' diyen Dante en doğrusunu söylemiş.
*** 'Tarafsızlık' siyasal olaylar karşısında da özendirilir. Üstelik tarafsız kalmak, 'siyasete bulaşmamak' gibi ek pozisyonlarla desteklenir. Oysa en basit haliyle bile siyaset, içinde yaşanan toplumun bugünü ve geleceği hakkında söz söylemeyi gerektirir. Siyasete bulaşmamak ya da siyasi olaylar karşısında tarafsız kalmak, esasında haksızlığa veya yanlışa destek vermekten başka bir şey değildir. Siyaset bilimci Maurice Duverger, 'tarafsızlık statükoya destek vermektir' der. Gerçekten tarafsızlık haklı olup olmadığına bakmaksızın güçlüyü desteklemek anlamına gelir. Çünkü her olayda haklı ve haksız veya doğru ve yanlış vardır. Tarafsız kalmak doğru ve yanlış ya da gerçek ve yalan gibi ölçüleri terk ederek güçlü olanın güçsüz olan üzerinde tahakküm kurması karşısında 'seyirci' olmaktır.
*** Peki tarafgirliğin ilacı nedir? İnsan yetişme tarzı, kültürel çevresi ve diğer sebeplerle her olay karşısında belli önyargıları olduğunu bilmelidir. Bu yargıların kendini tarafgir yapacağının idrakinde olmalıdır. Farkında olmak, ne büyük özgürlüktür. Önyargılarının farkında olan, onlara karşı tedbir almış demektir. Kendi yargılarını her olay karşısında 'rehabilite' etmelidir. Doğru olan budur. Aklı ve vicdanını felçleştirerek tarafsız kalmak değil. İnsan kelimesinin etimolojisinde bile 'bir başkasıyla etkileşim/ünsiyet halinde olan varlık' anlamı var. Dolayısıyla insan, insani değerler ekseninde taraf olduğu müddetçe insanlığını yerine getirir. Sadece kendi bedeninden ve çıkarlarından değil, daha yüksek bir değerler alanından sorumludur. İnsanın bir ırkı yücelterek, o ırkın çıkarları adına insanlığa karşı zalimce işlere girişmesi 'Faşizm' olarak aldı tarihteki yerini. Değerlere bakmadan sadece kendinden olana sahip çıkmanın öbür yüzünde ise, değerlere taraf olmadan her şey karşısında eşit mesafede durmak var. Tarafgirlik adına yapılan birincisi 'Faşizm' ise tarafsızlık adına yapılan ikincisi de 'Pençesiz Faşizm' ya da 'Görünmez Faşizm' adıyla anılmalıdır.
*** Bireyler ve uluslar susmamalıdır. Tarafsızlık adına suskunluğun egemen olduğu yerde insanlığı inciten tavırlar at koşturur. Kendi şahsından başlayarak tüm ulusa yayılacak şekilde değerler temelinde, sadece ve sadece gerçekten yana tavır almak insanın yeryüzündeki en önemli misyonudur. İnsan cinsine soyluluk veren de budur. Clemenceau, 'Konuşan ülkelerde zafer, susan ülkelerde utanç vardır' derken tarihin en doğru okumasını yapmıştır. İnsanlığın kadim okulunun kapısında 'bilmeye cüret et' yazıyordu. Artık bunun yanına yeni bir şey eklemek gerekiyor: 'Tarafsız kalma!'
|