| |
|
|
Küçük bir 'sel' sosyolojisi
İstanbul'daki sel felaketinin nedenlerine bakarsak iki temel olgu karşımıza çıkar: 1) Büyük kente hızlı göç... 2) Bu göçün önemini ve büyüklüğünü kavrayamayan sivil ve bürokratik yöneticiler... Hikâye 1950'li yıllara dek uzanır. 1950'de iktidar değişti. Yeni hükümet tarımda büyük bir atılıma girdi. Hedef binlerce traktörle üretimi artırmak ve buradan gelen parayı endüstriye aktarmaktı. Bu plan başarıya ulaştı da... Ancak işin insan boyutu unutulmuştu. Traktörü tarlaya sokmak demek... Yüz binlerce köylüyü yerinden etmek... Yani onların 'işçileşmek' üzere büyük kentlere göç etmesine neden olmak demekti. Akıllı bir yönetim bunun tedbirini alırdı. Aslında ellerinde çok önemli bir fırsat vardı: Türkiye'de toprağın en büyük sahibi, şahıslar değil devlettir. Dolayısıyla kentlerin çevresindeki toprak, bu göçe uygun olarak hazırlanabilirdi. Hiçbir şey yapılmasa dahi... Belli araziler göçmenler için ayrılır... Hükümet ve belediye binalarının, yolların, okulların, parkların ve elbette evlerin yerleri belirlenir... Hatta gerekirse evler için gereken arazi bedavaya dağıtılabilirdi... Buralara ilk ağızda gecekondular yapılsa dahi... Hiç olmazsa yerleri belli olurdu... Zamanla buraya, alt yapı (yol, su, elektrik, telefon) hizmeti götürülür, böylece 1970'lerden itibaren ortaya düzgün bir kentleşme çıkabilirdi. Üstelik her şey kanuna uygun da olurdu. Ne var ki bunların hiçbiri yapılmadı. İstanbul, Ankara ve İzmir'in çevresi çarpık yapılarla doldu. Kimi evini dere yatağına yaptı, kimi gecekondu arazisine beşinci sınıf malzemeyle apartman dikti. Sonuç: İş işten geçti. Kaderimize razı olmuş bir biçimde yeni selleri ve yeni depremleri bekliyoruz.
|