| |
|
|
Bu bölgede komünizm de, kapitalizm de farklı değil
Eski Romanya'ya yaptığım gezilerden birindeydi. Çavuşesku ile görüştükten sonra, Bükreş'te bir gün daha kalacaktım. Romanya'nın basın-yayından sorumlu görevlileri bana kenti gezdiriyorlardı. Bir etnografya müzesi görmek istedim. Osmanlı'nın toplum hayatındaki izlerini gözlemlemek istiyordum. Küçük bir binaya götürdüler. Birkaç el örgüsü yün çorap, bir takım tarım aletleri vardı. "Tarihten ve toplumdan bugüne kalanlar bu kadar mı" dedim. Soruyu sorduğum müzeci gülerek cevap verdi, - Geri kalanlar İstanbul'da Topkapı'da, dedi. Bükreş'in en büyük müzesi, Çavuşesku'nun yaşamından kesitlerin ve Çavuşesku'ya verilen hediyelerin sergilendiği müzeydi o dönemde. O müzedeki eşyaların ve mesela otomobillerin müzayede ile satıldıklarını okudum sonra. Bükreş'te akşam da, içinde gençlerin dansettiği, iki katlı villa benzeri bir gece kulübüne götürmüşlerdi beni. O villa, geçmişin ünlü bir Romanyalı sanayicisinin eviymiş. Komünizm gelince villayı kamulaştırıp, gece kulübü yapmışlar. Özetle ne kapitalizm ne de komünizm, Romanya'da kimsenin yanına kar kalmamıştı. Bizdeki, bankaları veya işletmeleri battıktan sonra mallarına, mülklerine el koyulan zenginlerin evleri, otomobilleri haraç mezat satılırken, hep bunları ve eski Doğu Bloku ülkelerinde gördüklerimi hatırlıyorum. Bizde hep tekrarlanan "Mal sahibi,mülk sahibi/Hani bunun ilk sahibi" deyişi ne kadar doğru. Bizim de içinde bulunduğumuz bölgenin bir özdeyişi de, "Romanya'da karın, Karadeniz'de gemin, Osmanlı'da malın olmasın" şeklinde değil midir? Bence mesele, komünizm veya mülkiyete farklı bakan ideolojiler meselesi değil. Çünkü kapitalizm mülkiyeti kutsamış olsa bile, aynı şekilde "İflas" da, kapitalizmin temel direklerinden biridir. Neticede "İflası olmayan kapitalizm, cehennemi olmayan Katoliklik gibidir" denilmez mi? Galiba mesele şu. Hayatı bir maraton gibi alan kişilerin de, toplumların da, sahip olduklar mallar mülkler, gelecek kuşaklara kalıyor. Bunun için, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan hak ve hürriyetlerinin, mülkiyet kadar veya güç kadar kutsanması, bir ön şarttır. Kimse kendini devlet kadar güçlü, kanunlardan da üstün ve dediği dedik olarak göremediği zaman, kanunlar ve hukuk, zor zamanlarında onun da yanında oluyor. Kendi yaşam süremizde, kaç tane görkemli servetin yok olduğunu, kaç tane rakipsiz sayılan iktidar sahiplerinin yargılandığını veya devrildiğini görmedik mi? Biraz derine inerseniz, onların güçlü zamanlarında, demokrasiyi, hukuku falan hafife aldıklarını da görürsünüz. Bu gerçekleri özellikle bu bölgede yaşayan herkesin çok iyi özümsemesi gerekiyor. Bu nedenle "Kopenhag Kriterleri"ne ve benzeri hedeflere, herkes, tarihi ve bölgesel kaderi değiştirecek araçlar olarak sahip çıkmalıdır. Bunları kabul etmeyenler, sahip oldukları evlerde bir gün başkalarının oturduğunu, otomobillerine başkalarının bindiğini, kötü kullandıkları devlet gücünün kendilerine karşı kullanıldığını hep görebilirler. Şovenizm ticareti yapıp, "Batı bizi bölmek ve sömürmek istiyor" diyenler, "Batı Hukuku"na ihtiyaç duydukları zaman, kendi katkıları ile bu hukukun hala bir uzak hedef olduğunun farkına varırlar.
|