Öğrenci seçme, ayıklama, süpürme, azınlık üretme
İlköğretim 10 milyon çocukla başlayan yolculuk, üniversitede "mutlu olabilen", istediği bölümde geleceğini garanti edebilen 20- 30 bin gençle sürüyorsa ciddi bir sorun var demektir. Bunun idraki, yalapşap gezintiyle Türkiye'yi "Gençler için bir numaralı ülke" ilan eden Newsweek'lerin yorumunun sarhoşluğuna bırakılamaz. Uçurum açılıyor. Sadece fiili; babadan, aileden, yöreden miras, beslenmeden, gelirden, imkansızlıktan doğanlar değil... Sadece sınavlı, seçmeli, ayıklamalı yollarda dökülenler açısından da değil... Finişi görüp ÖSS engelini aşarak üniversiteli olduğunu zannedenler arasındaki eşitsizlik de büyüyor.
*** Bir misal: "Sakıp Sabancı ve ailesinin büyük hayali" olarak ortaya çıkan, 210 milyon dolarlık bir yatırımla doğan, her yıl Sabancı Vakfı ve şirketlerinin 16 milyon dolarlık açığını kapatmasıyla büyüyen Sabancı Üniversitesi. Rektör Prof. Tosun Terzioğlu, "Her öğrenciye bir dizüstü bilgisayar verdiklerini, bilgisayar sayısının öğrenciden fazla olduğunu" belirtiyor. Bir vakıf üniversitesi, elbette geldiği noktayla, başarılı öğrencileri alıp "iş hayatında başarılı mezunlar" olarak çıkarmakla, büyük bir grubun imkanlarıyla eğitimde bu tür bir kurum yaratmakla gurur duyabilir. Eminim, diğerleri de duyuyordur. Bunun, "paralı eğitim ticareti"nden öte bir tutku, bir gurur olduğunu biliyorum. Ne var ki, "heves ve tutku"nun olması her vakıf üniversitesini üniversite yapmaya yetmediği gibi, çeşitli grupların, şirketlerin, kişilerin gururları olmakla birlikte, Türkiye'nin eğitim ve üniversite meselesini de çözmüyor. Oradaki bire bir bilgisayar oranı, bir devlet üniversitesinde 1'e 64'ü buluyor mesela. Kullanma imkanları, sayılan bilgisayarın fiilen ne iş yapıp yapmadığı, internet erişimi gibi başka ölçülerle, 1'e 64 bile muhtemelen iyimser bir oran. Öğretim üyeleri ne kadar yetkin, ne denli cefakar, öğrenciler ne ölçüde istekli olursa olsun, bunun adı "uçurum"dur. Çünkü, bırakın ilk yatırımdaki 210 milyon doları, devlet üniversiteleri her yıl 16 milyon dolarlık sübvansiyonu nereden bulacak? Çoğunun en azından bütün bölümleriyle pek parlak olmaması bir yana, parlak örneklerde bile, vakıf üniversiteleri, bir boşluk doldurur görünürken, aslında uçurumu büyütüyorlar.
*** En başarılıların, burs alabilen başarılı-imkanları kısıtlı gençlerin ve birçok düşük puanlı vakıf üniversitesinde, parlak olmayan ama parasıyla üniversiteli olabilenler... ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe, İTÜ ve birkaç yerde birkaç bölüm... Gerisi umutların yuvarlanıp gittiği uçurum! Bu uçurum, vakıf üniversitelerinin boşluk doldurması yüzünden değil, boşluğun ancak böyle doldurulabileceğine inanç ve teslimiyetin kökleşmesiyle açılıyor. İyi eğitimle paranın yoldaşlığının... İmkansızlıkların içinden ancak kafalarıyla, çalışmalarıyla, yetenekleriyle yırtabilen bir azınlığın giderek daha fazla kabullenilmesiyle büyüyor. Gazete sayfalarını, eklerini dolduran vakıf üniversitesi ilanları arasında, devlet üniversitesi, devletin sorumluluğu, üniversitenin evrensel niteliği ile yüz binlerce gencin manasızlaşan lise öğrenimleri toz olup gidiyor. İmkanlar ve imkansızlıklarla açılan uçurum, bir de, iş dünyası, piyasa mantığının gölgesindeki üniversiteleri tek çözüm sanıp "kamusal" olana dair hafıza ve gönül kaybıyla, zihnimizde de derinleşiyor.
|