| |
|
|
Bilimin sınırı, siyasetin sınırı
Büyük tren kazasından sonra... Özellikle de, Demiryolları Genel Müdür Vekili Ali Kemal Ergüleç "Her şey Allah'tan" yorumunu yapınca... Din ve bilim, siyaset ve bilim ilişkisi yeniden tartışılır oldu. AKP hükümeti bilim adamlarına kulak vermemekle suçlanıyor. Kazanın nedeni henüz 'tartışmaya yer bırakmayacak bir biçimde' ortaya çıkmadı. Hükümeti suçladık... Makinisti suçladık... Şimdi de Rus uzman Vasili Kostuçenko hatanın beton traverslerde olabileceğini, rayların altına ahşap travers döşenmesi gerektiğini söylemiş. O halde tartışmanın 'ilkesel' yönüne değinmekle yetinelim: 1) Bilim bize ne yapmamız gerektiğini söyleyemez. Yani hedef gösteremez. Çünkü amaç, hedef, yön; 'normatif' kavramlardır. Sence iyi olan, bence kötü olabilir. 2) Vizyon siyasetçinindir. Hedefi siyasetçi belirler. Bilim bu hedefe varmanın, duruma göre; en ucuz, en etkili, en güvenli, en sağlıklı yolunu gösterir. 3) Bilim başkadır, bilim adamının görüşü (ideolojisi) başka... İkisini birbirine karıştırmamak gerekir.
Bu temel ilkeleri pratiğe uygularsak: Bilim siyasetçiye, "Boğaz'a köprü yap/yapma" diyemez. Ancak siyasetçi Boğaz'a köprü yapılmasına karar verdikten sonra... Bilim adamları devreye girer ve alternatif planlar üretir. Mesela bir planda köprü, 'ucuz ama kısa ömürlü'dür. Diğer planda, 'pahalı ama uzun ömürlü'. Hangi planın uygulanacağına siyasetçi karar verir. Sonra da kenara çekilir. Köprü bittiğinde gidip açılışı yapar, alkışı toplar. Bilim adamının çıkıp "Köprüyü Boğaz'a değil, Zap suyuna yap" demesinin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü bu onun ideolojisidir, siyasi fikridir. Siyasetçi olarak bir kalemde geçersiniz. Ama aynı bilim adamı, "Boğaz'a yaptığınız köprünün temeli sağlam değil" derse.. Bu farklıdır. Hemen kaale alınması, kulak verilmesi, incelenmesi gerekir. Siyasetçi bu basit ayrımı göz önüne alarak icraat yapmalıdır. Tabii verdiği demeçler de buna uygun olmalıdır.
|