| |
|
|
Efsanevi şişe raflara döndü
Türkiye'nin kültür alanındaki sorunlarından biri de 'klasikleşme'dir. Biz eskiyi silip atmayı modernleşme sanıyoruz. Halbuki çeşitli alanlarda 'klasikleri' olmayan bir toplum kimlik krizine girer. "Ben kimim, neyim" sorusuna cevap veremez. Bunu yapamadığı zaman da çeşitli sorunlar karşısında tavır almakta zorlanır. Yalpalar. "Şimdi bu mesele nereden aklına geldi" diyeceksiniz. Geçen gün postadan kırmızı kadifeyle kaplı bir kutu çıktı. Açtım. O da ne? Bir adet Bursa Uludağ Gazozu! Sevindim. Heyecanlandım. Çünkü 1966'dan 1985 yılına kadar kullanılan o şirin cam şişeyi tekrar piyasaya sürmüşler. İçinde de 1930'dan beri değişmeyen o lezzet var.
*** Buraya kadar her şey güzel. Ancak anlamadığım bir nokta var: O cafcaflı, o 'kitsch' kutuya ne gerek vardı? Eğer Uludağ Gazozu bizim kültürümüz içinde, kendi çapında, bir 'klasikse'... Ki bence de öyle... Zaten gereken ilgiyi görecektir. (Bunun bir kanıtı da tam da şu yazmakta olduğum satırlar, değil mi?) Ben promosyona para harcanmasın... Küçük hediyelerle medyanın dikkati çekilmesin demiyorum... Ancak daha ucuza, daha şık, daha çarpıcı ve daha kullanışlı 'numaralar' bulunabilir. O kutuyu attım. İçinden çıkan tanıtım kitabındaki fotoğrafları ise kullanmak mümkün değil. Soluk ve küçükler. (İnternet sitesine girdim, oradakiler de öyle.) Özetle: Klasiklerimizi koruyalım, yaşatalım, markalaştıralım. Ama onların sunumunu da hak ettikleri gibi yapalım.
|