| |
|
|
'Size ölmeyi emrediyorum'
Burada Almanlar ve Türkler çoğunluğu oluşturuyor. Kimin, ne okuduğuna bakıyorum. Birincilik tartışmasız 'Da Vinci Şifresi'nde. İki Alman'ın ve bir Türk'ün elinde bu 'çok satan' roman var. 495 sayfalık Da Vinci Şifresi, "Üç beş ince kitabı bavulda taşıyacağıma, tatil boyunca bu tuğlayı bitiririm" diyenler için gayet uygun. Denizin durulması ya da yeni müşterilerin gelmesi haricinde hiçbir değişikliğin olmadığı bir yerde, bu gerilim romanı tatilcinin ruhunda minnoş heyecan fırtınaları yaratıyor.
Okuma biçimleri de bir alem. Bir adam gölgedeki şezlonga yüzükoyun uzanmış. Bacaklarını arkadan, havaya dikmiş. Başını kenardan çıkarmış. Kitabı yere koymuş. Öyle okuyor. Böylesini ilk kez gördüm. Kimi şezlongun üzerinde bağdaş kurup kitabı kucağına almış. Bir başkası bambu koltuğu güneşe çıkarmış; sigara tellendirerek okumakta. Çoğunluk sırt üstü yatmış. Kendimle kıyaslıyorum. Kimsenin elinde kalem göremiyorum. Yani önemli bulduğu yerlerin altını çizen yok. Belli ki romanlar revaçta. 'İnceleme-araştırma' türü tatilde rağbet görmüyor. Benim elimde ise Amerikalı emekli yarbay Edward Erickson'ın yazdığı 'Size Ölmeyi Emrediyorum' adlı kitap var. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu'nu inceleyen bu önemli (niye önemli olduğunu daha sonra yazarım) çalışmayı kimi satırların altını çize çize, kenarlarına şerhler düşe düşe okumaktayım. Bitmedi! Okuma saatlerim ve yerim de farklı: Gecenin iki buçuğunda, cibinliğe giren bir sivrisineğin ısırmasıyla uyanınca... Ya da sabah yedide, yatakta, kuş cıvıltılarını dinleyerek... Yine bitmedi! Ruh halim de elbette farklı: Enver Paşa kliğinin yaptığı stratejik ve taktiksel hataları gördükçe içim burkuluyor. Her hata binlerce askerin ölümü, imparatorluğun biraz daha çöküşü demek. "Yahu başka kitap mı bulamadın, şöyle içini açan, mutlu eden bir şeyler okusana" diyeceksiniz. Eh herhalde bu da bir nevi mazohizm işte.
|