Babalar gününde bazı analara dair
Bugün babaların ama, ben anaları yazmak istedim. Analardan bazı anaları maalesef. Üniversiteye giremeyen, girmiş olsa da devam edemeyen türbanlı, başörtülü kızların türbanlı-türbansız, başörtülü-başörtüsüz analarının, kızlarını kendi ülkelerinde birer "mezun" olarak görme ihtimali yoktu ama... Bakın iş nerelere vardı: Üniversiteye giren, devam eden ve mezun olan türbansız, başörtüsüz kızların ve de erkeklerin, türbanlı-başörtülü anneleri, anneanneleri, babaanneleri, ablaları, teyzeleri, halaları, yengeleri de, bir mezuniyet töreninde, yılların emeğinin, çabasının o nihai mutlu, gururlu anını paylaşamıyor. Erzurum... Atatürk Üniversitesi... Mezuniyet töreni. Önceki günkü Sabah'ta Kenan Taşkın'ın haberi. Rektörlük emri... Üniversite... "Kamusal alan"... Yasak! Anaysan da yasak, teyzeysen de. Nasıl bağlarsan bağla, ne kadar ağlarsan ağla, yasak! Bir anayasanın, bir hukukun, bir devletin, bir üniversitenin, bir rektörün, zaten tartışmalı, zaten vicdanlarda gerilimli bir "pozisyon"u bu kadar abartmaya hakkı var mı? Öğrencileri ayıklamaktan yorulmayıp durulmayıp bir de anaları ayıklamaya, kapıları suratlarına çarpmaya, vebalı muamelesi yapmaya, mezun ettiği kimi gencin mülkiyetini kendi üzerine geçirip ailelerini inkar etmeye hakkı var mı? İnsanların sevinçli, övünçlü bir gününü karartmaya, "çok şükür bugünü de gördük" diye gururla atmaya hazırlanmış kalbini kanatmaya, ruhunu tahrip etmeye hakkı var mı? Kamu kaynaklarına dayanan, kamusal hizmet veren, evrensel eşitlikçi, adaletçi değerlere de yaslandığı varsayılan üniversitenin, "kamusal alan" gerekçesiyle "kamu"yu kazımaya, tasniflemeye, budamaya, bir ömürde sadece bir güncük olan bir mürüvvet, bir düğün anını bile cenazeye çevirmeye hakkı var mı? İnsanları zavallılaştırmaya, kimini "Bizimkisi türban değil, başörtüsü... Bizim hanımınki eşarp" diye birbirini çiğneyerek yalvartmaya hakkı var mı? "Erzurum... Atatürk... Kongre... Temmuz 1919"... O birlik, beraberlik, omuz omuzalık tarihinin tarihi kesitlerinden biri... Sahiden de, bu denli sıkı bir ayrımcılığı, bu kadar koyu bir ayıklamacılığı, "gericilikle mücadele" namına bu kadar "çağdaş bir gericiliği" mi miras bırakmıştır? Bu nasıl bir inattır ki, sıraya dize dize, ayıklaya eleye, sanki birer meydan muharebesi kazanıyormuş gibi, başörtüsüz çocukların başörtülü analarına da cephe açmış, halkının dışladığı parçalarına yenilerini kata kata, üniversiteye sevdalı olsalar da "üniversitenin düşman bellediği" koca bir Türkiye yaratmıştır.
Madem böyledir, "tutarlılık" beklemek haktır. İlköğretim okulları, liseler vesaireler. Hepsinin kapıları kapanmalı, miniklerin, çocukların, gençlerin anaları turnikelerde tasnif edilmeli, analar ile evlatları ağlatıla ağlatıla, şimdiden "üniversiteye hazırlanmalı"dır. Eğitimse eğitim, okulsa okul, kamusal alansa kamusal alandır hepsi! "Dini, siyasi simge", hepsinde, milyonlarca çocuğun anasını ağlatarak kapı dışarı, tören dışarı, mezuniyet dışarı edilmelidir. Kendi okumuş, okumamış, ama binbir çabayla oğlunu, kızını yetiştirmeye çalışan kimi analar (ve günün mana-ehemmiyeti ve eş durumundan kimi babalar), Türk milli-kamusal eğitim sisteminden "gereken ders"i almalıdır! Hocam... Akıl var, vicdan var... Toplum var, halk var. Bu ne iştir! Bu nasıl nefrettir ki, sürekli nefret tohumu da ekmektedir.
|