Bayılana ilaç, ayılana indirim
Geçmiş olsun. İyileştiniz mi? Sağlıklı günler, uzun ömürler dilerim. Yeni ilaç fiyatı indiriminiz de hayırlı olsun. Bu da "Avrupa hamlesi", biliyorsunuz. Daha gariban olan yeni üyeler AB'ye girmeden önce, hükümet "bize benzediğini" düşündüğü 5 AB ülkesindeki ilaç fiyatlarını inceledi ve iyi günde, kötü günde komşumuz Yunanistan'ı "kerteriz" almaya karar verdi. Yani, yeni ilaç fiyatlarını, görünürde AB, fiilen de Yunanistan belirliyor.
*** Keşfedildi ki, eczane raflarındaki ilaçların üçte biri, Yunanistan'daki emsallerinin de üstünde fiyatla satılıyormuş. Diğer Avrupa ülkeleri bir yana, kişi başına geliri Türkiye vatandaşlarının ortalamasının 2- 3 katını bulan, gelir dağılımı nispeten daha dengeli olan Yunanistan'dan bile daha pahalı! KDV indiriminden sonraki ikinci ilaç ucuzluğu dalgası işte böyle geldi. Eşeğini kaybedip bulan misali, işte buna seviniyoruz. Bu çoğu ve çoğunluğu yoksul ülkede, canımız, üstüne titrediğimiz çocuklarımız, çaresizliklerimiz için reçete reçete, kutu kutu derman ararken, yıllar boyu sivri kazık yemişiz hep birlikte; şimdi çıktı diye pür neşeyiz. Piyasadaki ilaçların üçte birinin fiyatı, en hayatileri, şahıs başına geliri bizimkini katlayıp duran Yunanistan seviyesine "indi" diye. Nasıl çıktıydı, kim çıkarttıydı, bu nasıl piyasaydı, ne menem bir vicdandı diye bir sorumuz namevcut. Bu yoksulluğa bu fiyatlar nasıl geçirildi diye bir hesaplaşma hak getire. Bakan, devletin yılda 500 milyon dolar civarında bir tasarrufunun olacağını söylüyor; tercümesini "onca ihale iskontosuna rağmen her yıl devlet 500 milyon dolar kazıklandı" diye yapmıyor.
*** Kaldı ki, ilaç fiyatlarının "Euro" cinsinden Atina'ya denkleştirilmesi, indirimle kalmıyor. Bir de, piyasadaki üçte iki ilacın fiyatının o seviye altında bulunmasından ötürü "kaldırım" ihtimali var. Prospektüste minik harflerle yazılanlar gibi, mahcup ve sinsi. Bir raunt kaybettiklerini düşünen ilaç firmalarının asıl nakavt beklediği yumruk orada, eldiven içinde. Yine de, bunca yıl baygın yattıktan sonra, biraz ayılmak fena değil. Fena olan, bugüne kadar, bu yoksul ülke insanının kalbine, kanserli bedenine, sancılı midesine, yüksek tansiyonuna şifa adına musallat olmuş "sülükleşme" alışkanlığının köklerinin baki kalması. Özellikle, patentlerle kendini sağlama alan yabancı ilaç firmalarının burayı ciddi bir ithalat pazarı olarak reçetelemeleri.
*** İlaç şirketlerine sorarsanız, Türkiye'de "kişi başına tüketim" Avrupa'nın çok gerisinde. Misal, Yunanistan'da kişi başına 135, bizde 35 dolar. Tabii, pek hasta olmadığımızdan, sağlam kafa-sağlam beden durduğumuzdan değil; nüfusun büyük bölümünün ilaca verecek parası ile sosyal güvenliği bulunmadığından. Ama burası, ilaç pazarı olarak, çok parlak. İlaca dökülen paranın toplam sağlık harcamasına oranı, Yunanistan'dan yüksek. Çünkü, doktordan çok, ilaca koşuluyor. Nitekim, eczane başına nüfus, Almanya'nın, İngiltere'nin, İsviçre'nin bile altında. Çok çağdaş! Kişi başına tüketim az olsa da, toplam ilaç tüketimi, 2.5 milyar dolarla, Avrupa'da gelişmiş ve nüfusu büyük ülkeler dışında, ciddi bir rakam. 10 milyonluk Yunanistan ne kadar ilaç tüketse de, ancak 1.4 milyar dolarlık bir pazar. Oysa, Türkiye'nin sadece ilaç ithalatı bile bunun üstünde. Üstelik, ilaç ithalatı 5 yılda üçe katlanan bir iştaha sahip. Bu ülkede ilaç, "Avrupa fiyatları" ve "indirim sevinci" ile geçiştirilemeyecek kadar ciddi mesele. Geliriniz Avrupalı değilken fiyatın Avrupalı olmasına sevinedurun!
Not: Bedenlerimiz içinde hangi ölüm tuzaklarının olduğunu da bazen bilemiyor yahut önemsemiyoruz. İki seçimden galip çıkan, canlı ve hayat dolu Ahmet Piriştina'ya da ölüme bu kadar erken yenilmek yakıştırılamazdı. Yakınlarına, partisine, çalışma arkadaşlarına, İzmirlilere başsağlığı dileklerimle.
|