Yaşadığımız olgunlaşmayı idrak edelim
Hukuk, kurallar, kanunlar olduğu kadar, yorumdur aynı zamanda. Hukuk ve hukuk insanı, kurallar, kanunlar çerçevesinde adalet terazisini tuttuğu kadar, yorumlarıyla, hukuk felsefesiyle de adaletin önünü açabilir. Ya da açmayabilir. Hukukun objektifliği kadar, sübjektifliği de söz konusudur. Sübjektiflik "yargı bağımsızlığı" içinde, yargıcın bu bağımsızlığı kurallar ve kanunlar kadar, kendi bakış açısı, dönemin koşulları, uluslararası teamüller ve daha bir yığın etkiyle de kullanabilmesidir.
*** DEP'lilerin tahliye kararı, daha önceki tutukluluk, mahkumiyet ya da tahliyenin reddedilmesi kararları gibi bir "yargı kararı". Ama bu kararların hiçbirinin dönemlerinin koşullarından, o kararları veren yargıçların iddianameler, kanıtlar, savunmalar ve kanunlar kadar, o koşullardan etkilenmelerinden "bağımsız" olduklarını kolay kolay iddia edemeyiz. Hukuk felsefesi ve siyaset ile diplomasi o kararların hepsini çerçeveleyen atmosferdir. Son karar da öyledir. Anayasa değişiklikleri, uluslararası sözleşmeler kadar, Türkiye'deki demokratikleşme ve birilerinin "ateşkese son" beyanlarına rağmen barış ortamı ile Avrupa Birliği güzergâhı da etkili olmuştur. Aynı kanuni çerçevelerle kimi yargıcı başka türlü etkileyen atmosfer, başka yargıçları, başka bir ortamda da bu türlü etkilemiş olabilir. Ama asıl önemlisi, Türkiye'nin, içindeki tüm siyasi özlemlerle, tüm etnik kökenlerle, tüm inanç ya da inançsızlıklarla, barışçı ve demokratik mücadeleleri elbette olağan kabul ederek üstündeki tozları ve ölümcül kırıklıkları silkeleyip silkelemeyeceği. Umarım, suç ve ceza terazisinin ne kadar adil olup olmadığının tartışıldığı bu davada, Yargıtay'ın tahliye kararı asıl bu dönemin unsurlarından biri olur. Yıllar öncesinin gergin ve "aykırı" milletvekillerini yaka paça polise teslim eden parlamentosundan bugünün olgunluğuna adımlar atarken az tahrip olmadık. Bu idrak, siyasetçilerin, hukukçuların, devletin çeşitli birimlerinin, toplumun olduğu kadar, "tahliye edilenler"in de önündeki sorumluluktur. Ölenlerin, öldürülenlerin, cezaevinde olanların ödediği, toplumun tümünün bir şekilde yüklendiği bedellere karşı, önümüzdeki sorumluluk... Demokrasi, barış içinde siyasi mücadele, halkın tümünün temsili, kültürel, manevi, siyasi değerlerin özgürlük ve hukuk devleti çerçevesinde hayat bulabilmesidir. Bu ülke, yaşadığı büyük acılara, sert gerilimlere, etnik ya da dini taksit taksit iç savaşlarına, gelişme ve servetin gölgesi altındaki derin yoksulluklara rağmen... Henüz yeterli "unutma" süreleri bile geçmeden, saygı değer bir olgunluk aşamasına doğru evrilebildi her şeye rağmen. Bu saygıyı her şeyden önce, durmadan öğretmenlik yapan Batı'dan hak ediyor. Hukuk ve demokrasi açısından geldiğimiz düzey elbette hala eleştiriye muhtaçtır; ama ağır bir ekonomik krizin çukurunda bile son yıllarda kaydedilen olgunlaşma ve dinamizm bu saygıyı hak ediyor. Gerisi de bize kalıyor: Birbirimize, birbirimizin haklarına, özgürlüklerine, değerlerine, ideallerine, kendini geliştirme, insanca yaşama hakkına ve bizzat hayat hakkına saygı.
|