Adaletin tıbbı, tıbbın adaleti, bilimin sefaleti
Ölümün kıyısında olduğu tespit edilmiş tutuklu ve hükümlüleri, yeni raporlarla "iyidir" diyerek tekrar cezaevine tıkan uygulamalar üstüne dolan 9 Şubat tarihli Dipsiz Kuyu şöyle taşmıştı: "Birbirinden hiç hoşlanmayan bugünkü 'muhafazakar demokrat' iktidar ile 'laik Kemalist' Rektör Kemal Alemdaroğlu nerede uzlaşmış, nerede 'birbirinin kopyası' olmuş, bir görün. Birçok kişi, ya güvenmediğinden ya çekindiğinden, Adli Tıp'tan önce, bu konuda yetkin olan İstanbul Üniversitesi'ne başvurup rapor alıyordu. Alemdaroğlu bu raporları yasakladı. Raporlar bazen 'devlete karşı' olabiliyordu. 'Demokrat' AKP hükümeti de, gelir gelmez Adli Tıp'la oynadı, çünkü bazen 'devlete, nizama, mesela tecavüzü hasır altı eden kadim ahlak'a karşı raporlar çıkıyordu. Meselenin özü, biriyle uzlaşmaz çelişkide sanılanları bile birleştiren zihniyet! Meselenin özü, insanları, mağdurları, hastaları, cesetleri; devletin, siyasetin, önyargının, hukuksuzluğun gölgesinden kurtarabilmek! Meselenin özü, gerçekten 'demokratik hukuk devleti' olabilmek!"
Yazı böyle bitiyordu ama, yazı biterdi, eza ve ceza bitmezdi. Bakın sonra ne oldu: O yazının yanı başında, Haber Merkezi'nin Pazartesi Dosyası da vardı ve konunun uzmanı akademisyenlerin görüşleri, eleştirileri yer alıyordu. "AKP'nin tayin ettiği" Adli Tıp Başkanlığı, kendilerine hakaret edildiği iddiasıyla, "laik Kemalist" Alemdaroğlu'nun rektörlüğüne başvurdu. "Çağdaş üniversiteye ve ilim, irfan yuvalarına yakışır" süratte bir soruşturma sonucunda... Prof. Sermet Koç, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'ndan... Prof. Şebnem Korur Fincancı, İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'ndan... Alındılar!
Mesleklerinde yetkin olan, iki önemli tıp fakültesinde adli tıp alanında en üst konumda bulunan iki profesör, sırf bilimsel, insani, adli, tıbbi görüş ve eleştirilerini "adil tıp" adına dile getirdiler diye... Adli Tıp iktidarı ile üniversite iktidarının bağımsız, bilimsel, insani eleştiriye tahammülsüzlükleri ile cezalandırıldı. Dünya görüşleri sözde çelişen iki "iktidar", bağımsız bilimsel, insani, eleştirel çabaları boğmakta nasıl uzlaşabileceklerini kanıtladı. İstemezdim ama, o Dipsiz Kuyu'nun son tespitini, müthiş bir hırsla doğruladılar. Her konuda konuşabilmeyi yahut istediğinde eylem yapmayı kendi hakkı gören Rektör, uzmanlıklarıyla konuşan iki bilim insanını kazımakta elini çabuk tutmuştu. İki profesör, "Yunanistan'ı fetih" üstüne demeç verselerdi ya! Gerçekleri ve doğruları aramak yerine, böyle yapsalardı!
İki saygın ismin cezalandırılması, bağımsız, insani, demokratik ve adil bir duruşa titizlenen ya da titizlenmeye yeltenecek diğerlerine de gözdağı el- bette: Aklın, bilimin ve ille de vicdanın gösterdiğini değil, emredileni yapın, her halükarda devleti kollayın; duymayın, görmeyin, konuşmayın. Bırakın, gerçekler dağınık kalsın! Aydın değil; devletin, iktidarın, rektörün ampulü olun! YÖK için eylemci olabilirsin ama insan hayatları, bedenleri ve cesetlerine dair bir adalet duygun ve tıbbi özenin varsa, işte böyle kazınırsın! Asıl merak ettiğim; başta yakın çalışma arkadaşları, eski ve yeni öğrencileri, İstanbul Üniversitesi camiası, akademi dünyası, tıp ve hukuk insanları ne yapacak, ne diyecek? Mesela, bugünkü basın açıklaması, "demokrat" medyada ne kadar yer bulacak?
|