| |
|
|
Siyasi aşklar da, sonunda normal ilişkiye dönüşmelidir!
Atalarımız "Aşkın gözü kördür" demişler ya. Bilim adamları incelemişler. Meğer aşık olan erkeklerde, müthiş hormon salgılamaları olurmuş. Aşık erkeklerin "Serotonin" düzeyi, ruh hastalarındaki seviyeye yükselirmiş mesela. Karşı cinse olan tutku, sonunda aşıkın gözlerinin, hataları görmesini engellermiş. Bunlar, Londra Üniversitesi bilginlerinin saptamaları. İtalya'nın Piza Üniversitesi bilginlerine göre de, aşık erkekte "Testosteron" hormonu azalır, aşık kadında ise testosteron yükselirmiş. Bu "Testosteron" erkek hormon olduğuna göre, demek aşık erkek kadınlaşıyor, aşık kadın da erkekleşiyor bir anlamda. Bu bilim, sonunda şiiri öldürecek galiba... Rahmetli Yahya Kemal, yaşadığı çağda bu bilgilere sahip olsaydı, o ölümsüz aşk dizelerini yazabilir miydi? "İstanbul'un böyledir baharı / Bir aşk oluverdi aşinalık / Zanımca felek görmez artık / Erenköy'ünde böyle baharı" Demek olay, Erenköyü'ndeki bahardan değil, beyindeki algılamalardan ve sonuçta vücut salgılarının değişmesinden kaynaklanıyor. Ama aşkın (veya salgılamanın) da süresi var. Aşk vadeli hesap gibi. Vücudun, testosteron veya serotonin dengesini, sürekli bozuk tutması mümkün değil. Gözü kör edecek düzeydeki aşkın süre sınırı, "2 yıl"mış. İki yıl geçince, salgılar, normal düzeye inermiş. Sonra aşıklara, o birlikteliğin, taraflara güven veren yanlarını ve ortak çıkarları ön plana çıkartmaları görevi düşüyor. Taraflar birbirlerinin hatalarını görmeye başlasalar bile, aklın gereği olarak, ya bunları görmezden geliyorlar, ya da hoşgörü ile karşılıyorlar bu hataları. Siyasette de durum böyle değil mi? Bir genel seçim yapılıyor ve seçmenin büyük desteği ile, bir parti iktidar oluyor. O seçimi kazanan partinin liderine, ilk dönemde seçmenleri, aşk duygusu ile bağlanır. Serotonin salgılaması, toplumsal düzeyde artar. Erkek seçmenlerin testosteronu düşer, kadınlarınki artar. Oy verdiği partiye ve lidere bakan seçmenin gözü, ilk dönemde kördür. Sonra yavaş yavaş, iki taraf da birbirlerine alışır. Gözler açılmaya başlar. Ve seçmen, platonik aşktan sıyrılıp, vaatlerin yerine getirilmesini, beklentilerin gerçek olmasını ister. İktidar ve lider ise, aşk ortamının yerine, yurt ve dünya gerçekleri ile, siyasal ve ekonomik dengelerle karşı karşıya kalmıştır. Siyasi aşkın bitip, siyasi gerçekçiliğin egemen olduğu kaçınılmaz süreci yaşamamış iktidar ve lider yoktur tarihte. En büyük askeri zaferleri kazanan liderlerin, seçimde kaybettikleri hep görülmemiş midir? Burada doğru olan, seçmenin de, parti ve liderin de, birlikteliğin güven veren yanlarını ve ortak çıkarları ön plana çıkarmalarıdır. Bunu başarabilen toplumlarda, demokrasi sağlığını koruyor. Ama "Ben, bana aşık seçmenlerin tatmin olmaları için her şeyi yaparım" diyen iktidarlar, hem kendilerini, hem de seçmenlerini perişan ediyor. Neticede, aşkın gözünü çıkarmamak lazım. "Mecazi Körlük"te işi bırakmak, en doğru olanıdır.
|