| |
Kültürel cebellezi
Arkadaş dediğin kitabını alır üzerine ıslak kahve fincanı koyar, CD'ni ödünç alır geri vermez ve DVD'lerine dadanıp arkadaşlarına dağıtır. Bir ara düşündüm evin kapısına "dışarıya kitap, film, CD" verilmez diye tabela yaptırayım ama sonra vazgeçtim. Bir kere malım kıymetli değildir benim. Sonra iyi bir şeyler okuyup izlediğim zaman dostlarımın da bilmesini isterim ki üzerine geyik çevirebilelim. Ama mallar geri gelmiyor bi' türlü! Ve geri verin kültür hazinelerimi diye haykırmak istiyorum... En son Ahmet Hakan'a film kaptırdım. Daha doğrusu savaş filmlerini çok sevdiğini söyleyince dayanamayıp bana göre bütün zamanların en iyi savaş filmi olan Stalingrad'ı izlemesi için verdim. Ben diyim bir ay siz diyin üç ay... Ben diyim hacıladı siz diyin indragandi yaptı... Aradan mevsimler geçti, kuzeyli barbar kavimler büyük denizlerin ötesine geçtiğinde Ahmet Hakan DVD'mi geri getirdi. Üstelik yanında bir kitapla. "Kusura bakma geciktim, al bu kitapla tedavi ol!" Tedavi olmam istenen kitap Hüsrev Hatemi'ye ait. Adı Anıcak Ol Meclisi. Üstad ilk kez yıllar önce Siyaset Meydanı'nın klasikleri arasına girmiş; aşk temalı programında dikkatimi çekmişti. Haşmet Babaoğlu'nun aşkın aşk olması için en az üç kişi gerek denklemine karşı Hatemi, sizin anlattığınız aşk değil, sapıklıktır karşılığını vermiş ve kafam karışmıştı. Duygusallığımın muhafazakârlığı ile yaşam tarzımın liberalliği arasında serseme dönmüştüm. Aradan geçen zaman içerisinde durumumda bir değişiklik yok! Kitaba gelelim... Hüsrev Hatemi, ikiz kardeşini, ailesini ve çocukluk yıllarını, 1940'lardan başlayarak günümüze kadar muhteşem bir üslupla getiriyor. Fonda o yıllardan bu güne uzanan bir İstanbul tarihçesi var ki tadından yenmez. Ancak bir sorun var. Kitabı ne zaman okumaya başlasam Hüsrev Hatemi'nin konuşma tonuna ve hızına yakalanıyorum. Yani bir sayfayı okumam bir sayfa/bir hafta, birleri sadeleştirince sayfa/hafta hızında gerçekleşiyor. "Rubabe Hanım, bir Azeri kadını örneği olarak yaşadı..." Bu hızla okumaya devam edersem, barbar kavimler büyük denizlerin ötesinde medeniyet kurup, sonra da Mars'a dadanıp koloni kurmaya başlamış olurlar her halde. Elimde değil, üç satır normal okuyorum sonra yine Hüsrev Hatemi hızına düşüyorum. Ve ne yalan söyleyeyim çok zevkli oluyor. Sanki kitabı benim için o okuyormuş gibi. Üstelik köken olarak ikimizin de Azeri olmasından ve kitabında bu kültüre fazlasıyla yer vermesinden ötürü de ayrı bir keyif alıyorum. Aradaki yaş farkına rağmen ikimizin de çocukluğunda sıkça dinlediği bir tekerleme: "Bacadan baktım dombalan göz, birisi kara birisi boz, bindim bozun boynuna, gettim derbent yoluna, Derbent yolu derbeder, içindi meymunlar gezer, meymunun balaları, meni gördü ağladı, tumanına gığladı." Yani: Bacadan gözlerimi açarak baktım. Bir siyah bir boz at gördüm. Boz ata binip ana yola çıktım. Yolda maymunlar geziyordu. Maymunun yavruları, beni görünce ağladılar. Donlarını batırdılar... Ahmet Hakan'a not: Bu kitaptan umudu kes...
|