| |
Bir açıklama borcu yok mu?
Okurlardan gelen telefon ve mailler, Fatih Altaylı "mucizelerine" devam etmekte yarar olduğunu gösteriyor. Hürriyet'te yazan bu kişinin, gününün gününe, hatta saniyesinin saniyesine uymadığını göstermek için verilecek örnek bitmez. El konulan bankalardan Esbank'ın sahibi Zeytinoğlu ailesini nasıl savunduğunu ortaya koymuştuk, kendi kaleminden... Ertesi gün de, Zeytinoğlu'ndan satın aldığı villalarla bu savunma arasında bir irtibat bulunup bulunmadığını sormuştuk. Emin Çölaşan'ın çok kullandığı ifade ile söylersek Altaylı'da "tık" yok! Ya ev aldım, ya almadım, ya şu kadar paraya aldım, ya da ev aldım ama gönlüm, vicdanım rahat, hiçbir şey yok. Soruyu ben sorduğum için cevap vermesini beklemiyorum. Çünkü benim resimlerimden hazetmiyor. Sevmedi benim resimlerimi... Saygı da beklemiyor. Ama insanın okurlarına saygısı olur. Altaylı'nın saniyesinin saniyesine uymadığını bugün bir başka örnekle açıklayalım: 25 Haziran 1999 cumartesi günkü Hürriyet'te, hararetle Esbank'ı savunuyordu. Diyelim ki kendi içinde tutarlıydı ve samimiydi. Peki, ondan iki gün önce, 23 Aralık Perşembe tarihli Hürriyet'teki aynı köşesinde ne yazmış Esbank hakkında biliyor musunuz? Buyrun okuyun: "Egebank'ın yoğun reklam kampanyası şimdi yoğun gırgır kampanyası oldu. Ankara'nın nesi meşhurdur? Neyi olacak, Seymen'i ve Mevduat Sigorta Fonu. Esbank'ın durumu ise reklamlarda yer alan gazetecilerin durumunu bir kez gündeme getirdi. Sevgili Murat Birsel, Esbank'ın hizmetlerini tavsiye ettiği izleyicilerine şimdi ne tavsiye edecek? Kompensan mı?" Görüldüğü gibi F. Altaylı, iki sonra savunmaya geçeceği Esbank'ın, "el konulmuş olmasıyla" ve reklamlarında oynayan meslektaşı Murat Birsel ile alay ediyor. Esbank'a güvenmiş olan mevduat sahiplerine de "kompensan"ı uygun görüyor. Esbank ile "alay ederken" ne oldu da iki gün sonra "sahiplerini savunmaya geçtin?" demezler mi adama? Ne oldu da?..
|