| |
Gereği düşünüldü!
Yargılama sonunda, kürsüde oturan hakim, "gereği düşünüldü" der. Verdiği kararın, vardığı yargının gerekçelerini açıklar, sonra "gereği düşünüldü" diyerek hükmünü verir. Hürriyet yazarı Fatih Altaylı, aynen kendi ifadesiyle yazıyorum, "Hakkında binlerce hakaret davası açılmış bir gazeteci" olduğu halde, "neredeyse mahkeme koridorlarında koşuşturmaktan çalışmaya vakit bulamaz hale geldiği" halde, "yargı tesis eden makam" ile "davacı makamı" ayırt etmeyi bir türlü öğrenememiş... Hukuk nosyonunun sıfır olduğu zaten biliniyordu da, insan bu kadar yargılanır da, "pratikten" de bir şeyler öğrenmez mi canım? Kendisine, alicenap bir şekilde, "Sadece Esbank'ı savunman ile oradan satın aldığın iki villa arasında bir bağ bulunabilir mi?" şeklinde bir soru yönelttiğim için, dünkü yazısında bana şöyle cevap veriyor: "O evleri nasıl aldığımı, taksitlerini nasıl ödediğimi, banka kayıtlarını, hepsini mahkemede öğreneceksiniz! Sizden alacağım tazminat ile de kendime yeni bir ev alacağım!.." Üsluba ve cevaba bakın!.. Çıkıp sükunetle, "Evet oradan iki villa satın aldım ama paramla aldım. Bunun, Esbank'ın savunulması ile bir ilgisi yoktur. Olamaz da... Zeytinoğlu ailesi savunulması gereken bir aile olduğu için savundum" demek yerine, kullandığı yönteme dikkat edin... Kaldı ki, Zeytinoğlu ailesi haksızlığa uğramış bir aile de olabilir. Başka bazı aileler gibi... Yukarıda söylediğim gibi Altaylı, kendisini "yargı merciinin", yani davaya bakacak hakimlerin yerine koyuyor. Bize karşı tazminat davası açacakmış... Hakimler de, hemen onun haklı olduğuna hükmedeceklermiş, sonra da bize ceza vereceklermiş, beyfendi de o parayla kendisine yeni bir ev alacakmış... Hukunun "ruhu" açısından bakıldığında, böyle bir yazı, zımnen "yargılama sürecini ve yargı merciini en azından hafife almak" anlamına gelir. Fakat Fatih Altaylı bunu düşünemiyor çünkü fena öfkelenmiş! Hakimlerin de kendisi gibi öfkeleneceğini zannediyor. O öyle yazdı, öyle uygun gördü diye bizim tazminat cezasına çarptırılacağımızı düşünebiliyor. Bilmediği ve hesaba katmadığı bir şey var. Ben gazeteciyim ama aynı zamanda "hukuk eğitimi" almış biriyim. Neyin "cezayı hak edecek" tutum ve davranış olduğunu hesap edecek durumdayım, en azından bir miktar hesap edebilirim. Ben gazeteci olarak... Altaylı'nın "Zeytinoğlu'ndan iki villa satın aldığını" öğrendim ve bunu yazdım. Sonra da, hakaret etmeksizin, usulünce sordum, "Herkese hortumcu, hırsız diye saldırırken, Zeytinoğlu ailesi için savunma yazıları yazmanın bu villalarla bir ilgisi olabilir mi" dedim. Ayrıca, "Olmasını beklemem ve temenni de etmem" de, dedim... Cezayı gerektirecek ne var bunda? Küfür mü etmişim, hakaret mi etmişim? Kendisinin herkese o şekilde söylediği ve bu yüzden mütemadiyen yargılandığı gibi, "çalmışsın, çırpmışsın, avanta yemişsin" mi dedim? Hayır! İki villa aldın mı almadın mı? Aldığını kendisi de yazdı. Öyleyse, nedir problem? Problem, Altaylı'nın hukuk bilmezliğinde ve tanımazlığında, kendisini sürekli savcı ya da yargıç yerine koyma alışkanlığında yatıyor. Kendisini eleştiren gazeteci ve yazarları "yargı tehdidi ile susturma eğilimi taşıyor" olması ise apayrı bir trajedi tabii ki... Dava etsin bakalım, ne elde edecek? Eğer ceza yersem, bunu kamuoyuna açıklayıp yanıldığım için özür dileyeceğim. Ama ceza yemezsem, söz versin, Altaylı da kendisini yargıç yerine koyup önceden "hüküm tesis etmekten" vazgeçecek! Tamam mı? Not: Birileri yine kendini tarif ediyor. Bu kurumda, patron talimatıyla yazı dönemi çoktan bitti, farkında değiller...
|