Önce tepki verir, sonra çevreme bakarım!
Rastlamışsınızdır, yeni bir "vatan haini" listesi var. Resmi olmasa da, orduda birilerince hazırlandığı düşünülen bir liste. Çeşitli gazetelerden "yazarlar" mevcut. Buna değinenler, "elden ele dolaşan" listedeki isimleri yazanlar oldu. Birincisi; doğru tavır, Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu'nun, Radikal'deki söyleşide kendisine isim soran Neşe Düzel'e verdiği cevaptır: Yani, "listede adı olanlar kendileri açıklamadığı için isim vermem doğru olmaz." Nereden geldiği tam belirlenmeden ve "nereye gideceği" düşünülmeden böyle listeler çalakalem açıklanmaz diye düşünüyorum. Hele, "durumdan vazife çıkaran" birtakım vatandaşlara, bu vazifeyi tehdit, taciz, saldırı sananlara dair yeterince deneyime sahip bir ülkede. 28 Şubat'ın Genelkurmay kaynaklı andıcı bir kısım büyük medyada, teşhir değil, tam tersine bir "infaz metni" olarak çıkınca, işlerinden edilen gazetecilerin ve silahlı saldırıya uğrayanın olduğu ülkede. Geçmişi, listelerle evlerinden toplanan, üniversitelerden kazınan, işinden kovulan, hayatları ölümüne karartılanla dolu bir ülkede.
*** Listedeki kimileriyle daha sık çakışan düşünce ortaklıklarım oldu, kimiyle ciddi çelişkilerim ve sadece bazı konularda paralelliğim, kimiyle ise, özellikle mesleki ve sürekli çatışmam. Ancak, birileri birilerini "vatan haini" diye listeleyip hedef gösterdiğinde, kim olursa olsun ve hangi pozisyonda bulunursam bulunayım, insani-vicdani-demokratik değerler adına, listeyi ve listecileri lanetlemeyi, listecilik saplantısına karşı hepsinin yanında olduğumu söylemeyi de borç bilirim. Benim ya da birkaç kişinin ne söylediği, nasıl tavır aldığı önemli değil. Sevsinler sevmesinler, aynı çizgide olsunlar olmasınlar, kimi meslektaşlarının böyle karanlık listelenmesine karşı, tüm gazetecilerin tavır alması... Meslek örgütlerinin, tek tek, hatta ortak biçimde, listeleri, listecileri deşmesi gerekir. Gazeteciliğin o "yoğun gündemi"nin içine, liste karanlığının aydınlatılmasının da girmesi gerekir. Üç maymunu oynamanın, demokrasi, hukuk ve bu mesleğin özü adına ayıp olması gerekir. Hatta hatta, medya patronlarının, bünyelerinde yazı yazan, yöneticilik yapan kişilerin de sokulduğu bu nevi listeler karşısında, ciddi tavır koyması gerekir. Özellikle, Uluslararası Basın Enstitüsü "IPI", Dünya Gazeteler Birliği "WAN" gibi küresel kuruluşlarda yönetim kademelerinde olan "Doğan Ailesi"nin, o örgütlerin amentüsü olan basın ve düşünce özgürlüğü adına ciddi ses vermesi gerekir. Bu sesleri pek duymuyorsanız, bilin ki, ciddi demokrasi ve hukuk sorunlarından biri, sadece birtakım listecilerin, fişçilerin, listelerin bulunması değil... O seslerin sahibi olması gerekenlerin de, demokrasi, hukuk, özgürlükler, haklar konusundaki samimiyetsizlikleri, ürkeklikleri, kiminin sonradan görmelikleridir. Bilin ki, kiminin, düşünce, ifade, basın özgürlüklerine dair çifte standartları... Telefon teşhir edip durmuşken kendileri dinlenip teşhir edilince akıllarına gelen hakçılıkları... Listeler yayınlayıp durmuşken kendileri listelenince akıllarına gelen, yüreklerine inen yalapşap demokratlıklarıdır. Yoksa, bir gün, sabaha karşı aynı anda çok sayıda dernek, büro ve derginin basılması gibi bir konuda, "devletin listeleri"nden en küçük kuşku, en ufak demokrasi-hukuk tedirginliği duymazlar. Kimi listeci mahfillerin ellerine tutuşturduğu haberlerde, fotoğraflarda, listelerde ve yorumlarda en sıradan gazeteci tedirginliği bile duymamış oldukları gibi. O yüzden, peşinen listecilere öfke duyar, sonra durup bir çevreme bakarım!
|