Gücün yalanı, yalanın gücü
ABD'deki 11 Eylül saldırıları sonrasında, manzaraya hakim olanlardan değil, bazıları gibi farklı pencerelerden bakmaya çalışırken bir kanaate varmıştım. O kanaati, "Dipsiz Kuyu"da defalarca belirttim. "11 Eylül türü bir saldırının, ABD yönetiminde birileri tarafından beklendiği ve adeta bu saldırıya yol verildiği"ne dairdi. Özetleyeyim: 11 Eylül, daha sonra Afganistan, ardından da Irak saldırısı öncesinde, pek az kimsenin yüz verdiği birtakım bilgiler vardı. Bunlar hakim "terörle mücadele seferberliği"nin koyu gölgesinde ufalanıyordu. Ancak, "11 Eylül'ü ABD yönetimi yaptırttı" gibi uç iddiaların dışında başka ipuçları mevcuttu. O da, planlı, hazırlıkları önceden fark edilen bir saldırıya dair epey bilginin olduğuydu. "Uçuş okullarında eğitim gören bazı Araplar"a dair bilgiler de dahil. Şimdi bunların hepsini tekrarlamayacağım. Ancak, onca "farklı okuma ve farklı anlama" çabası sonunda şuraya vardım: Şiddetli bir saldırının olacağını birileri öğrenmiş, üst kademede birileriyle de paylaşmıştı. Muhtemelen, bu saldırının hangi noktalara ne boyutta olacağı tam bilinmiyordu. (Kaldı ki, İkiz Kuleler ve Pentagon'un hedef olduğunun bilindiği iddiaları da var.) Ancak, "ses getirecek bir saldırının olması" adeta yönetimde birileri tarafından isteniyordu. Bu yüzden de, belki kimileri istihbaratı ciddiye almazken, ciddiye alan ve saldırı olmasını isteyen başkaları vardı. Elbette, 3 bin insan ölsün diye değil. Bir viraj hemen alınabilsin diye. Cumhuriyetçi Parti'nin geleneksel kapanmacı eğilimini, hatta Bush'un Beyaz Saray'a ilk oturduğundaki niyetlerini bilenler, bu virajın neden böyle keskin aldırılmak istendiğini de tahmin edebilirler. Yönetim kadrolarına giren, birtakım "düşünce merkezleri"nde odaklanan ve özellikle Irak için ezelden yeminli olan "neo-muhafazakar şahinler"in o sert viraja ihtiyacı vardı. Partiyi ve Bush'u "kader"e sürüklemek. Şeytanlara karşı Tanrı'nın ABD'ye ve Bush'a yüklediği misyona ittirmek. Bunun ekonomiyle, silahlanmayla, enerjiyle ilgili soslarının yanı sıra, Bush'u uçuracak kökten-dinci salçaları da hazırdı. "Teröre karşı mücadele" adına devreye kuvvetle sokulan proje, terörle küresel mücadele ve uluslararası işbirliği değil, terör bahanesiyle işgal ve hegemonyanın askeri güçle yayılmasıydı. Dört uçaklı saldırı, belki o kadarı beklenmese de, biçilmiş kaftan olmuş... Zaten itibarı olmayan Taliban'a karşı, ABD güdümünde sözde uluslararası koalisyon bile oluşmuş, sıra asıl hedef olan Irak'a gelmişti. Ardından da Suriye, İran vesaire olacaktı. Bu arada Rusya'nın arka bahçesine sarkılmış, İran (hatta Türkiye bile!) kuşatılmış, Çin'e burun gösterilmiş, Avrupa'ya gözdağı verilmiş, İsrail'i güvenceye almakta yol kat edilmiş, İslam dünyası daha çok "terör"e ve müdahaleye daha açık bir hale batırılmıştı.
Bütün bunlar "yalanlar"la yapıldı. Büyük bir gücün yalanları, "yalanın gücü" olarak dünyanın her köşesine nüfuz etti, binlerce insanın kanına, milyonlarca insanın toprağına, milyarlarca insanın geleceğine saldırdı. Şimdi bu yalanlar, neden sonra, ardı ardına dökülüyor. ABD'de yalanlarla sürüklenen kimileri, bilgi ve belki utanç kusuyor. Bizde ise, "tezkereci", en ufak kuşkuyu, karşı görüşü "Saddamcı, üçüncü dünyacı" diye aşağılamaya soyunmuş bir utanmazlar şebekesi hala sırıtıyor. "Gücün yalanı"nı bu ülkeye zehir gibi akıtmak isteyen, güce tapan yalan çetesi!
|