Belki de bu kadar basit ama zordur!
Hani "Sol" aranıyor ya. Hani, büyük S'li. Oraya bakılıyor, buraya soruluyor, şuraya vuruluyor hani. "Yüzde 30 oyu vardı" deniyor, "meydanları vardı" deniyor hani. Avrupa örnek gösteriliyor, değişimden bahsediliyor, liderlerden, liderliklere layıklardan, dervişlerden cümleler kuruluyor. Büyük büyük laflar etmeyelim. Gelin. Programlardan filan söz açmayalım. Sadece basit, en basitinden bir mim koyalım. Hani tam oraya. Küçük s'li sola Tam kalbin üstüne. Hayır, üstü yetmez, tam içine süzülelim.
*** Tahliller, tespitler, somut durumların somut sonuçları vesaire. Hepsi bir yana. "Sol" tam da kalptir. Yüreği haksızlıklar karşısında yanmadan, içi mağdurlar için sızlamadan, vicdanı adaletsizliklere öfkelenmeden... Yetmez... Herhangi bir zamanda, herhangi birinden daha fazla, daha içten, daha derinden bunları hissetmeden, hissettirmeden ve avaz avaz beyan etmeden "sol" olunabilir mi? İnsanların; inançları, inançsızlıkları, sınıfları, cinsiyetleri, kimlikleri, kişilikleri, hayalleri, umutları ile ufalandığı herhangi bir durumda, herhangi birinden daha çok isyan etmeden "sol" olunabilir mi? Kimse kimseyi ezmesin, tüketmesin diye kocaman laflar ederken, herhangi bir anda herhangi birisinin ezilmesine, tüketilmesine, hırpalanmasına gık demeden, hele hele hık diyerek "sol"da bir kalp atabilir mi? Buyurmalar, boyun eğdirmeler olmasın diye tarihte köklenmiş bir "duygu" yitirilerek, buyurmalara, boyun eğdirmelere eklemlenerek, omurgasız bir cılklığın ortasında "sol" bulunabilir mi? Kendisine sol demeden de yüreğinin böyle böyle attığına dair bir hissiyat, bir kanaat uyandıranlardan "daha sol" olmanın böyle bir garantisi bulunabilir mi? Kendine "sağcı" dememekle "solda" kalınabilir mi?
*** "Sol" öncelikle bir yürek işi, kalbin öfke ve umut harmanıyla atışı, ama her durumda, her durumdaki herkes için böyle kıpır kıpır oluşu... Kısacası, acıma değil, sızlanma değil, yakınma değil... "Vicdan"ın tüm içtenliği ve tüm cesaretiyle "akıl" haline gelişi değil midir? Bir şekilde "solda" göründüler diye, insanları ruhlarından tahrip edenlerle, insanların kanatlarını kıranlarla, mağrur ve küstah ve adaletsiz ve despot bir yol tutturanlarla, "kalp"in bir yol arkadaşlığı olabilir mi? Salt akıl uğruna vicdanını unutanlarla ve vicdanları yamultanlarla, "vicdansız akıllar" a yapışanlarla yoldaşlığı olabilir mi? Duygularını yitirmiş, duyarlılıklarla münasebetini koparmış, nerede bir haksızlık varsa orada hane hane, insan insan vaziyet edememiş, hatta hatta bizzat uyuşuk bir körlüğe gömülerek sırt çevirmiş bir yolculuk "solculuk" olabilir mi?
*** Anlaşılıyor ki, yıl 2004, ve hala "sol anahtarı", belki de her zamankinden çok, işte tam orada, kalbin içindedir. Alfabe orada başlamakta, yolculuk ancak oradan başlayınca mana kazanabilmektedir. Liderdi, programdı, tahlildi, tespitti, değişimdi, partiydi, ancak o "kalp atışı" ndan, o "vicdan uyanışı"ndan, o akıl tutulmasından kurtuluş"tan sonra gelir. Gelebilirse!
|