Bu durum tuhaf bir durum değil midir?
Bir kısım medya dün iki haber ve fotoğrafı yan yana kullanırken, hiç mi ciddi bir gariplik hissetmedi? Adeta kilitlenilmiş olan iki "şey" şunlardı: TBMM Başkanı Arınç'ın "şeyi şey ettirmesi" ile... Azerbaycan Cumhurbaşkanı'nın eşinin endamı!
*** Arınç'ın, ne koşullarda, hangi sinir düzeyinde olursa olsun, hem sıfatı dolayısıyla, hem de insanlık namına, bir gazeteciye verdiği cevap elbette terbiyesizceydi. Kınanmasının ve kendisinin de özür dileyerek kıvırtmak isteyişinin de belirlediği gibi. Dolayısıyla, hakaret dolu üslubu elbette tartışılır, elbette eleştirilir, elbette yerden yere vurulabilir.
*** Mihriban Aliyev ise birkaç gündür medyanın gözdesi. Kendisinin yeteneklerini, kibarlığını, zarafetini, kayınpederi ve eşi dolayısıyla demokrasiye filan ne derece tutkun olduğunu yakından bilmiyorum ama, bu "gözde"lik maalesef tipik bir gazeteci ya da erkek-gazeteci refleksinden kaynaklanıyor: İyi fotoğraf veriyor! O yüzden de ilk kriter "güzellik" ve diz üstüne kayan etek! İstersek eleştirebiliriz ama gazete mutfaklarında çalışmış olan birçokları gibi, bende de o refleksin bir zamanlar mevcut olduğunu itiraf edebilirim. Erkek dünyasından erkek dünyalarına, bir karede, bir kadrajda mesajdır. Ve gazeteyi "güzelleştirdiğine" inanılıp pazarlanır.
*** Lakin asıl konum, o haber ya da bu fotoğraf değil. Her ikisinin birlikte var olduğu bir Ankara hali. Bir haleti ruhiye. Türki bir devlet başkanının eşi, her oturuşunda, her kalkışında, "güzel, zarif, şık, sıcak" diye sayfalara girerken... Türkiye Meclis Başkanı'nın eşi, bırakın cismiyle, ismiyle bile 23 Nisan davetiyesine giremiyor! İlle bir taraf tutmak zorunda değilsiniz; sadece durumu tespit edin, bu durumun tuhaflığı üstüne iki dakika düşünün, yeter. Sonra istediğinizi lanetler, istediğinizi översiniz. Eşleriyle havaalanında karşılama yapamayan bir Meclis Başkanı ile Başbakan'a ve çok sayıda bakana sahip bir ülke. Yüzde 34, yüzde 42 filan oylar, onlara adeta, düzeni olduğu gibi sürdürsünler, ama eşlerini sadece yurtdışına götürebilip yurtiçinde, makamlarında yok etsinler, kızlarını burada üniversiteye gönderemesinler diye verilmiş. Arınç'ın kabalığa, hakarete, terbiyesizliğe varan sinirini hiç hoş görmeyelim, tamam... Eşinin sinirini ve ruh halini hiç merak ediyor muyuz acaba? Mesela, bu tuhaf durumun tabii ki sorumlusu olmayan "güzel, zarif, şık, sıcak" Mihriban Hanım'ı medyada izlerken, onun Cumhurbaşkanı Sezer'in eşiyle dolaşmasını seyrederken.
*** Bu durum tuhaf durumdur. Bunu fark edelim yeter. Artık, sorumluluğun, başı örtülü eşlerin başı açık kocalarının seçilmelerinde mi, onlara oy verenlerde mi, kamusal alan tanımlarında mı, anayasada mı olduğuna... Sorunun kafalarımızda mı, vicdanlarımızda mı, güzellik, zarafet, şıklık ya da insanlık normlarımızda mı olduğuna siz karar verirsiniz. Ben karışmam. Ama isterseniz yeniden özetleyeyim: Konuk cumhurbaşkanı eşinin, kendi seçimi olan, kendisine yakıştırdığı, minili kıyafetiyle "Türkiye Azeri first lady'yi konuşuyor" gibi abartılı başlıklara ve görsel malzemeliğe layık görüldüğü medyaya karşılık... Türkiye'nin önemli bir bölümü de, "şeyini şey ettirmek"le terbiyesi zincirlerinden boşalmış olsa da, TBMM Başkanı'nın eşinin, kendi seçimi olan, kendisine yakıştırdığı başörtülü kıyafetiyle davetiyeye bile girememesini, kendi ülkesinde "cüzzamlı" sayılmasını konuşuyor. Daha fazla konuşmayayım. Siz buyurun!
Not: "Patronsuz ve bağımsız gazete" olarak yolculuğuna başlayan Birgün'e akıl ve emek koyan herkese, yürekten bir iyi yolculuklar dileğimle.
|