Bir büyük opera daha: Il Travatore
Guiseppe Verdi'nin "Il Travatore" operasını geçen Salı akşamı AKM'de izledim. İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen eseri, 4 yıl aradan sonra operaya dönen Yekta Kara sahneye koymuştu. 15. yüzyılda yaşanan iktidar savaşını, iki soylunun aynı kadına aşık olmalarını ve bir çingene kadının öykü içindeki önemli rolünü, müzikal bütünlük içinde anlatan, bestelendiği günden beri, Verdi'nin en çok sahnelenen ve sevilen operalarından biri, Il Travatore.
İlk sahnelenişi 19 Ocak 1853'te Roma'daki Apollo Tiyatrosu'nda gerçekleşti. O gün Tiber Nehri taşmış, Roma Sokakları su ve çamur içinde kalmıştı. Yüzlerce Romalı büyük bir özveriyle tiyatroya geldiler ve o güne kadar yazılmış, bazılarına göre Verdi'nin yazdığı en iyi operayı izlemenin mutluluğuyla zahmetlerinin ödülünü aldılar.
Yekta Kara, eseri o günlerden alıp, Osman Şengezer'in dekorlarından da yararlanarak 20. yüzyıla ilginç tasarımlarla taşımış. Koro, Verdi'nin operalarında da en önemli unsurlardan biridir. İyi bir koro vardı karşımızda ve dengeli dağılan kast, eserin baştan sona ilgiyle izlenilmesini sağladı. Jaklin Çarkçı'ya hayran oldum. Çingene kadın Azucena rolünde fevkalade başarılıydı. Şarkıları dışında sahnede öylesine inandırıcı bir rol çıkardı ki, sıcak alkışları hak etti. Genç soprano Burçin Çilingir de, ulaşılmaz Leonora rolünde etkileyiciydi. Mete Uğur, 1960'lardan itibaren Türk opera severinin karşısında.
Bariton Mete Uğur Kont Luna'da, operanın en önemli tenorlarından Erol Uras da, Manrico rolünde "altın dörtlü"nün öteki iki kahramanıydı, bizim izlediğimiz gece. Il Travatore, gerek sahnelenmesindeki başarıyla, gerekse solist sanatçılarının ve koronun katkısıyla her zaman ilgi yaratan ve sona erdiğinde hoş bir tat bırakan operalardan biri. Acı çeken, gözyaşı döken, ölümü göze alan, sevdiği adam için kendini feda etme noktasına gelen güzel Leonora'- nın ve öykünün başında kaçırdığı Kont'un oğlu yerine kendi oğlunu yanlışlıkla ateşe atan, hayatı boyunca intikam ateşiyle yanan çingene kadın Azucena karakterinin aryaları, ilgiyi hep en üst düzeyde tuttu.
Bir müzikal ziyafetti bu opera ve Yekta Kara, bu anlatımı güç operayı başarıyla sahneye koymuştu. Onun için de 4 yıl aradan sonra önemli bir dönüştü...
*** Verdi, yazdığı toplam opera sayısıyla gönüllerde taht kurmuştur. O kadar melodik pasajlarla dolu operası vardır ki, müzikseverler bunlar arasında tercih yapmakta zorlanır. Nabucco operası onu şöhrete taşımıştır. Nabucco'da üçüncü perdenin ikinci sahnesinde, ateş etrafında toplanan tutsak Yahudilerin, vatanlarına olan özlemlerini dile getirdikleri ve ellerindeki çekiçleri kullanarak söyledikleri parçayı, öldüğünde mezarı başındaki yüzbinlerce kişi gözyaşları içinde tekrarlamış ve Verdi'yi son yolculuğuna uğurlamışlardı. Ne görkemli bir final!
Klasik müziği seven hemen herkesin uzun yıllar içinde beğendiği ve kolleksiyonlarına kattığı opera plakları ve CD'leri vardır. Ben zaman içinde, bestecinin çoğu tamamı, bazıları seçmeler içeren şu operalarını arşivime aldım: Macbeth, La Traviata, Il Travatore, Rigoletto, Maskeli Balo, Aida ve Otello. Guiseppe Verdi'nin operaları dışında bestelediği Requiem ve Yaylı Çalgılar Dörtlüsü, onun müzikal dehasının öteki iki örneğidir.
88 yaşında öldü büyük sanatçı. İtalyan Birliği'- nin sağlanması için müziğiyle büyük destek olmuştu. Halk, candan bir matem havasına girmişti. Büyük bir yaratıcıydı, o. Şu sözleri ne kadar anlamlı: "Gerçeğe öykünmek iyi olabilir ama çok daha iyi olanı onu bulmaktır."
|