| |
|
|
Sizi öfkelendiren ne varsa ondan ya kaçın, ya da görmeyin!
TÜrk Psikoloji Derneği'nin internet sitesinde (www.psikolog.org.tr), "öfkeyi kontrol alma yöntemleri" ele alınmış. Bu yöntemler, başlıca şu maddeler içinde özetlenebiliyor: 1- Stresin yoğun olduğu bir süreç içindeyseniz, kendinize hiç olmazsa 15 dakika ayırın. 2- Birlikte olduğunuz kişi veya kişilerle hep aynı saatlerde tartışıyorsanız, konuşmalarınızı başka bir saat diliminde yapın. 3- Sinirinizi bozacağı kesin olan durumları görmezden gelin, bakmamaya çalışın. 4- Sizi bunalıma sokan süreçlere alternatif yeni süreçler üretin. Bir yoldaki trafik sizi strese sokuyorsa, başka bir trafik güzergahı bulun. Anlaşıldığı gibi, öfkeyi kontrol altına almanın temel yöntemi, öfkeye neden olan şeyden kaçmak, görmemek, uzaklaşmak şeklinde belirleniyor. Çünkü sizi veya başkalarını, ya da tüm toplumu öfkelendiren, strese sokan hatta bunalımlara sürükleyen olayların yok olması mümkün değil. 1960'lı yıllarda, Bülent Ecevit CHP'nin liderliğini hayal etmeye başladığı dönemde, Rahşan Ecevit'e sormuştum: - Bülent Bey veya siz, birbirinize sinirlenir misiniz? Kavga eder, bağırır mısınız? Rahşan Ecevit, gerginlikten kaçma yolu olarak "Kalem kırmak" yöntemini bulduklarını anlatmıştı. Bülent Bey veya Rahşan Hanım, birbirlerine sinirlendikleri zaman, evlerinde bol miktarda bulundurdukları kurşun kalemleri kırmaya başlarlarmış.. Çat, çat diye kırılan kalemlerin sayısı bir noktaya ulaşınca, ikisi de sakinleşirmiş. İlerleyen yıllarda bu çiftin kalem kırmak yerine köy-kent kurmaya yöneldiklerini gördük. Bu defa onların yerine ekonomistler ve kent bilimciler strese girmeye başladı. İnsanın kafasının tasının atması veya strese girmesi, tabii ki iyi bir şey değil. Örneğin binlerce araçla birlikte bir otoyolda ağır ağır ilerlerken, araç trafiğine kapalı yan şeritten hızla ilerleyen ve kendilerini sizden daha akıllı kabul edenleri izlerken, gözünüzü kapatıp, öfkenizi bastırabilir misiniz? Hani adam altına kaçırıyormuş ve buna çok üzülüyormuş. Arkadaşı, "Hastahanede bir mide-bağırsak uzmanına gidip, tedavi ol" demiş. Adam hastahaneye gitmiş. Ama mide-bağırsak uzmanı yerine, yanlışlıkla psikologların bulunduğu bölüme girmiş. Bir hafta sonra, arkadaşı arayıp, "Nasılsın.. Durumun düzeldi mi?" diye sormuş. Adam da "Yine altıma kaçırıyorum. Ama artık aldırmıyorum" diye cevap vermiş. Evet.. Kafanızın tasını attıran bir durum varsa ve bunu yok etmek imkanınız yoksa, görmezden geleceksiniz. Psikoloji bilimi böyle diyor. Ömer Seyfettin'in "Yüksek Ökçeler"indeki gibi. Konağın hanımefendisi, yüksek ökçeli ayakkabıları ile gezerken, onun ayak sesini duyanlar dedikoduyu keserlermiş. Bir gün ona puf terlikler hediye gelmiş. Artık ayak sesi olmadığı için, hangi odaya girse, kendisinin çekiştirildiğine tanık olmuş. Sonunda yeniden yüksek ökçeye dönüp, huzura kavuşmuş. Siz de öyle yapın.. Eğer hakkınızda haksız ve insafsız sözlerin söylendiğini görmezden gelecek durumda değilseniz, o sözlerin sahiplerine acıyın. Başkan Bush'a veya Ariel Sharon'a çok kızsanız bile, onları sizin tepkinizin değiştiremeyeceğini bilin.. Sizin öfkeniz onları etkilemez ama, sizi hasta edebilir. Titizliğinizi, önce kendi temizleyebileceğiniz şeyler üzerinde uygulayın. Suya, sabuna dokunmayıp, sonra başka tuzu kurulara takmayın kafanızı.
|