| |
|
|
Bir "Hermafrodit"e aşık olmak..
Önce başlıktaki lafı bir anlatalım.. Hermafrodit, sanıldığı gibi Yunan değil, Anadolu efsanesi.. Ozan Ovidius anlatır ki, Karia'da, yani Anadolu'nun güneybatısında yaşarmış, Hermes ile Afrodit'in oğlu Hermafrodit.. Bir gün gölde yıkanırken onu çıplak gören bir göl perisi, güzelliğine öyle tutulmuş ki, koşmuş delikanlıya sarılmış ve tanrılardan vücudunu, onun vücudu ile birleştirmelerini istemiş. Tanrıların da eşref saati olmalı.. İstek gerçekleşmiş ve mitolojinin işte o ünlü, hem kadın hem erkek yaratığı ortaya çıkmış.. Ondan sonra tutmayın ozanları, yazarları, anlatıcıları.. Hele heykeller.. Tabii bu arada, doğanın şaşırması ile gerçek çift cinsiyetli çocuklar da doğar olup, bilim adamları da işin içine girince.. Şimdi düşünün bakalım.. Bir Hermafrodite aşık olsanız ne olurdu?.. Bana sorarsanız, Bernardo Bertolucci'nin filmi tam da işte bu soru üzerine kurulu.. The Dreamers.. Düşler, Tutkular&Suçlar!.. (Buradaki & işareti benim değil, filmi getirenlerin.. Bilginize..) Bertolucci, gerçek bir Hermafrodit, yani hem dişi, hem erkek organı olan bir yaratıkla grotesk bir film yapma yerine, düşsel bir simgeleme yapmış.. Hermafrodit'i gene iki ayrı vücuda bölmüş.. Nasıl yapmış bunu.. İkizler.. Düşler'e böyle bakınca, ortada ensest falan kalmıyor.. 1968 Paris'i, efsaneyi günümüze getirmek için bir zaman ve mekân.. Hepsi bu.. 68'liler kıyameti koparmışlar da filme.. Yok canım.. Film, 68'lilere eleştiri falan getirmiyor.. Zaten 68'lilerin eleştirilecek yanı da yok. O gün için eylemciydiler öne çıktılar.. Mao sloganları atmayı devrim sandılar.. Şimdi çoğu kapitalist, düzene uyumlu siyasetçi.. Onları konuşmaya bile değmez, bana sorarsanız.. Bertolucci de konuşmuyor, üzerlerine alınmasınlar.. Bertolucci çok başka şey konuşuyor.. Amerikalı delikanlı Paris'e geldiğinde ve kendisini, 68 olaylarını ateşleyen Sinematek olayları içinde bulunca, kendisi gibi sinema delisi ikizlerle karşılaşıyor. Biri kız biri erkek ikizlerin.. Kardeşler Amerikalı'yı seviyorlar. Anne ve babaları tatile gidince de, eve yanlarına alıyorlar.. Bir üçlü yaşam başlıyor.. Bu arada iki kardeşin birbirlerine tutkun olduklarını görüyoruz.. Ayni yatakta çıplak ve sarılarak uyuyorlar.. Ama sadece uyuyorlar.. Buraya dikkat.. Hemen her sahne bu ikisi arasındaki "Tutku"yu işaret ediyor, ama doğrudan bir görüntü yok.. Ve de buraya daha da dikkat.. (Haşmet'in kulakları çınlasın. Bu deyişi çok sever) Tam tersine bir sahne var.. Parisli delikanlı, Amerikalı'dan kızkardeşi ile yatmasını ister.. "Benim önümde" şartı ile.. Ve sevişme başlar.. Kanlar içinde biter.. Parisli kız bakiredir. Yani ikiz kardeşi ile hiçbir ilişkisi olmamıştır. İnsanın kendi parçası ile ilişkisi olabilir mi?.. İnsan ilişki kurarken parçasından ayrılabilir mi?.. Amerikalı fena halde tutulduğu kızı, bütününden ayırmaya, onunla ayrı çıkmaya ve buluşmaya zorlar.. Başarır gibi olur da.. Ama, adı üstünde Hermafrodit işte.. Ayırmak mümkün mü?. Ben, tüm film eleştirmenlerini bu konuda iyi düşünmeye davet ediyorum.. Filme "Ensest" yorumları getirmeden.. 68 çığlıkları atmadan.. Saldırmadan.. Tadına vararak..
*** Düşler'i tutucu seyirciye asla tavsiye etmem.. Sarsılabilirler.. Ama filme anlattığım köşeden bakabilecekler, fevkalade hoş saatler geçirecekler ve sonunda benim gibi uzun uzun düşünme ve konuşma ihtiyacı duyacaklardır.
*** Düşler'i sansür 70 saniye kesmiş.. Getiren Umut film de itiraz edip üst kurula götürme yerine, sansürcülere katılmış. Bu da tartışılacak bir konu.. Ben sansürü öğrendim. Kadın ve erkek organlarının göründüğü sahneler yok edilmiş, bir de, bekareti vurgulayan kanlı sahne kısaltılmış.. Oysa bu sahne, yukarıda yazdım ya, filmin temel anlatısının özü..
|