| |
Yaratıcı dünyalar dergisi
Dergi standlarına göz atmadan duramam. Dergicilikten gelmiş olmanın verdiği bir refleks belki de. Yeni bir şey çıkmış mı, heyecan verici bir gelişme var mı diye bakarım hep. Yurt dışından dergicilikle ilgili kitaplar alırım, makalelere bakarım. Eski patronum Ercan Arıklı'nın nasihatıydı, "dünyadaki gelişmeleri izle" derdi hep. Seminerlere, konferanslara gönderirdi. Kendi kitaplarını verirdi. 1996-2000 yılları arasında Türkiye'de batı standardında dergicilik yapıldı. Ve sonra kriz, çok ama çok büyük bir darbe vurdu bu sektöre. Hala toparlanmış değil. Veriler neredeyse yarı yarıya küçüldüğünü gösteriyor. Gazetelerin pazar ekleri ve internet'in rol çaldığı söylenebilir. Ama tek başına neden olamaz bunlar. Galiba dergicilik yorgun düştü. Kendini yenileme hamlesine bir türlü giremedi. Dergiciliğin dünyadaki en büyük ahkamcılarından Profesör Samir Husni, orijinal bir fikrin yoksa iyi bir dergin olamaz, der. Orijinal fikirler dergilerden çok, daha fazla rant getiren mecralara kaymış gibi gözüküyor. Oysa dergicilik para pul işi değildir. Tamamen tutkuyla sevme işidir. O da kalmadı galiba. Görünen o ki ciddi bir vakum oluşmuş durumda. Ve bu vakum bir şekilde doldurulacak. Yeni fikirleri olanlara bir öneri. Eğer bir fikriniz varsa bunu çekinmeden yatırımcılara anlatın. Büyük bir olasılıkla "Türkiye'de bu olmaz" cevabını alırsınız. Bu cevap, aslında o proje için en uygun zaman olduğu anlamına gelir. Tıpkı 40'ların ortalarında yaralı bir Amerikan askerinin hastanede okuduğu dergilerden sıkılıp, kendince bir taslak çıkarıp, yayıncılara sunduğu ve "burada olamaz' cevabını aldığı projesi gibi. Derginin adı Rieder's Digest. Şu anda o dergi bir Amerikan klasiği ve en çok satanlar arasında. Tıpkı Amerikalı bir editörün İngiltere'de gördüğü dergiyi ülkesine döndüğünde patronuna gösterip "bunu burada yapmalıyız" diyip fırça yediği gibi. Derginin adı Maxim, satışları 3 milyon sınırında. Aynı senaryoyla hayat bulan onlarca dergi var. Hustler, Loaded, Wall Paper, Colors, Details, Rolling Stone, Classic Rock... Tıpkı iki yıl önce Nevzat Çalışkan'ın bana anlattığı ve benim de "bu dergi tutarsa ön dişimi sökerim" dediğim projesi gibi. Derginin adı Trendsetter. Belki hala Türkiye için marjinal bir dergi. Sonuçta moda ve endüstri tasarımı eksenine oturmuş. Beraberinde unisex bir yaşam tarzı dergisi. İngiltere'de çıkmış olsaydı ciddi tirajlara ulaşırdı. Buna eminim. Türkiye'de ise niche mertebesinde. Ama her geçen gün büyüyor. Ve ön dişim tehlike altında. Muhteşem çekimler, ülkenin batıya dönük profilleri ve gerçekten güzel yazılar. Sevgilinizi tanıyor musunuz, bilmem kimin İstanbul'u, iki haftada zayıflamanın on yolu gibi insanlık tarihi kadar eski konuları arayanları pek kesmez Trendsetter. Dahası oluşan vakumu da doldurmaz. Ancak dergicilikte projeleri olanlara gerçek bir başarı hikayesi olur. Ve sektörün kendini yenilemesi adına bir şansımızın olduğu anlamına gelir.
|