Kar, sevgililer ve caddeye uzak öyküler
İstanbul'a kar yağıyor... Televizyon ekranlarına ve gazetelerin manşetlerine göre mevsimlerden kıştır artık.. Malum, İstanbul'a kar yağmazsa Türkiye'ye kış gelmez Deprem korkuları vurmazsa İstanbul'u; korkulur mu başka şehirlerin depremlerinden?.. Sizin yürekleriniz vurgun yemezse sevdanın derinlerinde; umurunuzda mıdır başkalarının aşk acıları şarkılara hükmeden? Ya da... Makineli tüfekler ve havan topları sizin evlerinizin duvarlarında delikler açmamışsa şayet; soğuk rüzgarlar üşütür mü odanızda ellerinizi?
*** Önceki gün bir televizyon ekranında; telefonun öbür ucunda, doğu kentlerinden birinin belediye başkanı vardı. Görüntüsü de verilebilseydi eğer; "acı tebessüm" denilen ruh halinin "bire-bir" fotoğrafı da resmedilmiş olurdu ekranda... İstanbul'daki acemi "kar telaşı" na bakıp, aylardır kendi yollarının kapalı olduğunu anlatıyordu karlarla... Bugün de Sevgililer Günü, iyi mi? Bembeyaz karlar altında... Kaç yıldır kutlanıyor Türkiye'de Sevgililer Günü, büyük şehirlerin ışıklı caddelerinde ve rengarenk dükkanlarında? Ve; aynı sıralarda, eş zamanlarda, kaç Sevgililer Günü'nden habersiz, solup gitti başka aşklar, başka "diyar"larda?
*** Kadir Konuksever Türkiye'nin ateşle sınandığı yıllarda Diyarbakır muhabiriydi.. "Ateş"i anlatan haberlerini de sunduk ekranda; acılı ve keyifli insan öykülerini de Güneydoğu'dan... Bir gün "gözaltı" haberini de aldık acıyla; bilemedik ne yapacağımızı zor zamanlarda... Bir başka gün; düştük önüne; Diyarbakır'ın mütevazı bir apartmanından "kız isteme" ye Kadir'e... Hayatımızda ilk kez "oğlan tarafı" olmanın heyecanıyla... Kadir ne kadar kendini bizden ayırmasa da ve biz kendimizi ne kadar Kadir'den ayırmasak da "ateş günleri"nin aralara "mesafe"ler koyduğu yıllardaydık... Ayrıldı yollarımız, baki kalsa da dostluklarımız.. Son olarak "büyük medya" nın o ünlü ve renkli Diyarbakır çıkarmasında görüştük ayaküstü... Hasret giderdik. Dünse sarı bir zarfın içinden kitabı düştü masama... "Caddeye uzak öyküler" Arka kapağında anlatıyordu hikayesini: "Cephede başlayıp cephede bitmiyordu ki çatışmalar. Hayatların yanı sıra aşklar da soluyordu bu yüzden. Ömürler hiçe sayılırken, ölümler kutsanıyordu. Kiminin gülü kururken, kiminin kan bulaşıyordu perçemine. Gülmek ile ağlamak arasında bocalanacak bir yerdi orası aslında. Kendine özgü insanları ve hayatlarıyla bambaşka bir diyar. Silah sesleri sokaklarda, evlerin yanıbaşında yankılanırken, unutuluşa terk edilmişti insanlar ve onların küçük öyküleri. Coğrafyaları yazgıları olmuş, yazgıları bıçak sırtında bilenmişti. Bu kitap oradan geldi işte. Çatışmaların büyük gürültüsünde seslerini duyuramayan, daha doğrusu böyle bir çabaya bile girişmeyen insanların öyküleri." Ve kitabın gülmekle ağlamak arasında bocalayan hayatlarından bir anekdot.. "Büyük" medyanın o meşhur "renkli" Diyarbakır çıkarmasında, "beklenen film"in galasından sonra yerel muhabir oralı vatandaşlara sorar: "Filmin içeriğini nasıl buldunuz? Vatandaşların cevabı ortaktır: Vallahi abe, içerisi çok kalabalıktı." İstanbul'a kar yağıyor Sevgililer Günü'nde.. İçeriniz kalabalık mı?
|