Kaymakamı kurtarmak!
Bugünlerde "10.Yıl"ını idrak eden Siyaset Meydanı'nın "tarihi" programlarından birinde demişti ki; "Bu memleketi asıl, kurtarıcılardan kurtarmak gerekiyor." Bu sözleri söyleyen adam da "kurtarıcı" olarak Türk siyasetinde zuhur etmişti oysa. 27 Mayıs'ı gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi'nin önde gelen kurmaylarından biriydi. Bu sözleri söylerken, yanıbaşındaki koltukta; babasını idam sehpasına götürdüğü Aydın Menderes oturuyordu. O günlerde henüz kaza geçirmemişti oğul Menderes... "Memleketi kurtarma" gerekçesiyle memleketin seçilmiş başbakanını idam eden "Komite"nin üyesini belli belirsiz bir hüzünle izliyordu... Milyonların önünde "tarihi bir özeleştiri" yapan Orhan Erkanlı da farklı bir hüznü yaşıyordu besbelli ki kendi açısından... O günlerin genç ve ateşli binbaşısının yerinde saçlarına ak düşmüş, durmuş oturmuş "çelebi" bir adam oturuyordu. (Bu programdan bir süre sonra o da hakkın rahmetine kavuştu...) 27 Mayıs'ın sonrasında, o "darbe"yi de yeterli görmeyenler, başkenti tank sesleriyle uyandıran "idareye el koyma" hevesleriyle ara sıra başkaldırdılar. Birkaç saatliğine ele geçirebildikleri radyoda yayınladıkları "ihtilal beyanname" lerinin altında hep aynı imza vardı: "Halaskar Zabıtan!" Kurtarıcı zabitler yani... Aradan yıllar geçti... Kurtarıcıların "kimlik" leri değişti... Ancak "memleket"in kurtarıcılara olan "taleb"i bir an bile gerilemedi... Sadece askerlerin yerini "sivil kurtarıcılar" aldı... Meydanlar, önce "Kurtar bizi Karaoğlan!" sloganlarıyla inledi. Sonra "Kurtar bizi baba!" çığırışları öne çıktı... Ülkücülerin kurtarıcı babası "Başbuğ"; islamcıların kurtarıcı babası ise "Hoca" namıyla "arz-ı endam" ediyordu. Kurtarıcılık yalnızca siyasete dair bir keyfiyet te değildi. Kimi zaman "dara ve zora" düşmüş futbol takımlarının başına da omuzlar üstünde getirilen "kurtarıcılar"dan medet umuluyordu... Oysa çağdaş demokrasilerden farklı sesler duyuluyordu... Mesela seçim heyecanının bugünlerde doruğa çıktığı ABD'den... Amerikalılar bugünlerde ülkelerine başkan seçmek için uzun soluklu bir süreci işletiyorlardı.. Kurtarıcı değil başkan arıyorlardı...Ya da sistemin "ortak aklı" nı yürütecek doğru "adam"ı... Bu yazıyı bugünlerde kaleme alışımızın nedeni ise bambaşka... Bugünlerde yollarda kime rastlasak bize teşekkür ediyor... "Kaymakam"ı kurtardığımız için... Kurşun Yarası dizisinde kurtarıcı "Cevdet Bey" misyonunu başarıyla tamamladığımız için... Doğrusu bizim için de "güzel" anılarla geçen ve içinde yer almış olmaktan büyük mutluluk duyduğumuz ve keyif aldığımız bu önemli projenin en hoş yanı da "kurtarıcılık" misyonuna yapılan göndermelerle ilgiliydi.. Kurtarıcılık olgusunun siyasetten elini ayağını çekip; sanal bir dünyada "nahif" bir dostluk şölenine dönüşmesinden daha "iyi" ne olabilirdi ki! Artık az bulunur "vefa"lara ve "sıkı dostluklar" a modern hayatlarımızda davetiye çıkaran Cevdet Bey'in uzun paltosunu ara-sıra hepimizin kuşanmasında yarar var.. Ben kuşandım.. İyi geldi!...
|