Türkiye adası
Biz; "Avrupa bizi içine alır mı almaz mı?" diye konuşup dururken.. Biz; kırk yıl sonra da "Avrupa Birliği'ne girelim mi, girmeyelim mi?" diye atışıp tartışırken.. Biz; Akdeniz'deki "yekpare" adanın "parçalı" görüntüsünün devam edip etmemesi üzerine "masa"lara oturup kalkarken.. Kendimizin "ada"ya dönüşmekte olduğumuzun farkında olamıyoruz. Büyümüş ve hormonlu bir Avrupa'nın ortasında sınırlarını sımsıkı kapatmış "Türkiye adası"na.. *** Ada tanımlaması sözün gelişi değil. Bizim şu günlerde Avrupa Birliği'nden "tarih alıp vermek" konusundaki "bitmeyen senfoni"miz sürerken; dipten dibe yeni bir şarkının "melodi"si duyuluyor. Melodi dediğimiz de bir "zil sesi" aslında.. Biz kapısında oturup beklerken; hiç hesapta olmayan birileri gelmiş kapının zilini çalıyor. Avrupa'nın kapısını çalıyor. Kapının bir yanında, Arnavutluk'tan Sırbistan'a (Yugoslavya'ya) tüm Balkan ülkeleri kuyrukta bekliyor. Kapının öteki yanında, Kafkas ülkeleri sırada duruyor. Türkiye'nin doğusunda ve batısındaki geniş bir coğrafyanın aktörleri Avrupa'lı olmak için ağır ama kararlı adımlar atmaya hazırlanıyor. Bu ülkelerin önemli bir bölümü de "Müslüman" kimliğini taşıyor. "Nasıl olur?" denilebilir mi? Oluyor işte.. Sorun, Avrupa'nın "onlar"ı içine kabul edip etmemesi değildir. Sorun, "onlar"ın; Avrupa'nın "siyasi, iktisadi ve kültürel" değerleri içine dahil olma isteği ve iradesidir. Bu iradenin "üyelik"le sonuç vermesi beklenmemeli elbette gelecek "onyıllar" içinde. Lakin, bu irade ve isteğin hiçbir karşılığının olmayacağını söylemek de tarihin dinamizmiyle ters düşmek anlamına gelmez mi?.. Nitekim, daha şimdiden, kapının zilini çalmaya başlayan kalabalığın çokluğundan "hafakanlar" basan Avrupalılar arasında yeni bir deyim telaffuz edilmeye başlanmıştır bile: "Avrupalı Birlik" yerine "Genişleyen Birlik!" (Yani AB yerine GB; yani European Union yerine Enlarging Union!) Yani bildiğiniz A.B. daha bilmediğiniz çok şeylere G.B.'dir.. Ya da basbayağı "gebe"dir işte.. Aradan "onyıllar" geçtikten sonra "Ortadoğu ve Balkanlar"ın en mütereddit ülkesi Türkiye, hala kapı önündeki bitip tükenmeyen tartışmalarını sürdürürken.. Arkadan gelen başkaları teker teker içeri süzüldüklerinde; biz aradaki "Türkiye adası"nın "adalılar"ı hangi denizlere açılacağız "ufuksuz" yolculuklarda? "Anaada"nın "yeni adalıları"yla "Yavruada"nın "eski adalıları"nın kaderleri tarihin hangi noktasında kesişmiş olacaktır?
*** Ahh bu sınırlar!.. Uğruna insanlığın yıllar yılı kan döktüğü, çile çektiği sınırlar!.. Bir de bulutlar haberdar olsa varlıklarından!.. İstanbul'u bu akşamdan itibaren vuracak olan kar fırtınası öncesinde yayınlanan "uydu görüntüleri"ne baktım dün.. Yaklaşan kar fırtınalarını taşıyan bulutların zerrece haberi yoktu bizim çizdiğimiz sınırlardan.. Dolanıp duruyorlardı üzerlerimizde başıboş sevdalarda... Kışlarını da, baharlarını da ayrım yapmadan taşıyorlardı yüreklerimize. Sınırsız üşüyor ve sınırsız ısınıyordu içimiz. Güneşi ve bulutları üstümüze "hudutsuz" yıkan "evrenin yaratıcısı"; -ki kadirdir her şeye-, bilemez miydi, bölük bölük bölmeyi de "küre-i arz"ı binbir ülkeye? Kar!. Ahh kar!. Yeryüzünün binbir sınırını büyülü beyazıyla bir anda örtüp ortadan kaldıran sessiz canavar(!)...
|