Tartışmaya veda!
Önceki gün bu köşede yer alan yazının konusu seçim propagandalarıydı. Miting meydanları, Türkiye'de hala, seçimlerin en büyük rengi Ama en etkili yolu değil... Amerikan demokrasisinin keşfederek dünya demokrasilerine armağan ettiği "seçimde televizyon faktörü" artık Türkiye'de de en güçlü silah. Ne var ki bütün silahlar gibi, hedefi vurup vurmaması nasıl kullanıldığına bağlı... Televizyonun "nasıl olursa olsun" kullananın işine geldiği düşüncesi, aslında içi boş bir inanç. Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de seçimlerin tarihi "kullandığı televizyon silahı"yla intihar eden parti ve liderlerin hikayeleriyle dolu... Özel kanalların seçim tarihi bir yana. Tek kanallı "devlet televizyonu" döneminin seçimlerdeki işlevine ilişkin "hatıralar", onu "tepe tepe" kullanmak isteyen iktidar erki açısından hayal kırıklıklarının romanı gibidir. 1973 seçimlerine giden Türkiye'nin "yarı-askeri" yönetimi, kapılarını Ecevit'e büyük ölçüde kapattığı televizyonda seçim gecesi Ecevit'in "seçim başarısı"nı işitmek zorunda kalır. (Yetmezmiş gibi bir de Erbakan'ın...) 1977 seçimlerine giden Türkiye'nin "Birinci Milliyetçi Cephe" koalisyonu; "ev sahibi" gibi kullandığı televizyonda 6 Haziran 1977 sabahı, "en büyük hasmı" CHP'nin ve Ecevit'in, cumhuriyet tarihindeki "en büyük seçim zaferi"nin haberlerini duyar. 1979 ara seçimlerine giden Türkiye'nin Başbakanı Ecevit; kendi haberleriyle dolu geçen bir yıldan sonra, televizyonda, iktidardan ayrılmasına yol açan ünlü "Beş-Sıfır"lık seçim yenilgisini yaşar. 1983 seçimlerine giden Türkiye'nin "askeri 12 Eylül yönetimi" dev bir propaganda kampanyasıyla desteklediği "yarı-askeri" partinin; desteksiz siviller karşısında ağır hezimetine tanık olur. Ve... Aynı seçim "Türkiye'de televizyonun doğru kullanımı" açısından bir dönüm noktasının yaşandığı da yıl olur. Çünkü artık Türk siyasi hayatında "iletişim" denen sihirli aygıtı kullanmasını "en iyi" bilen adam "siyaset sahnesi"nde rol alır: Özal... 12 Eylül'ün, zaferini perçinlemek ve rakiplerini ezip geçmek için düzenlediği "unutulmaz" açık oturumda, silahı sahibine çevirir. Ve... Vurur! 1983 seçimlerinin galibi olur. Sonraki dönem, Özal'ın televizyonla "hünerli bir oyuncak" gibi oynadığı zamandır artık. Türk siyasetinin "asık suratlı ve lacivert elbiseli" devlet adamı portresini yerle bir eden adam, "Kaseti koyup neşesini bulduğu" ve altın kalemi gözümüze doğru sallayıp durduğu "İcraatın İçinden" renkli manzaralarla sokaktaki adamı adeta hipnotize eder.
*** 1990'larsa özel kanalların, seçim sürecine "buldozer" gibi daldığı yıllardır. 90'lar Türk siyasetinde "tartışma" zamanıdır. İkili, üçlü, beşli, onlu, kırklı, binli... Hararetli, yüksel volümlü... Ve tartışmaların seçimlerin kaderine -hiç tartışmasız- damgasını vurduğu yıllar... Önceki günkü yazımız, bu seçimle birlikte televizyonda yeni bir dönemin başladığını söylüyor; ancak "o"nun ne olduğunun cevabını bir sonraki yazıya bırakıyordu. Başbakan Erdoğan bizim bugünkü yazımızda söyleyeceğimizi dünden açıklayıverdi: AK Parti, artık televizyonda "seçim tartışmaları"na katılmayacaktı! Seçimlerin "favori" ve "büyük" partisi katılmadığına göre, demek ki bu seçimde alışılmış tartışmalar olmayacaktı... Bu yeni bir "trend"mi; geçici bir karar mı? Tartışma kime lazım? İktidara mı, muhalefete mi? Bu seçim böyle geçecek besbelli... Seçimlerde televizyonun yerini ise asıl bir sonraki seçimlerin "öncesi ve sonrası" belirleyecek. 1973'te başlayan "en uzun televizyon" dizisi, öyle ya da böyle devam edecek!
|