| |
|
|
Elli bin öğrencinin rektör abisi!..
Kemal Alemdaroğlu'na bir toplantıda rastladım geçen hafta. Sitem ettim. Dedim ki; "Hocam ne güç size ulaşmak. Gelmek, sohbet etmek, bir çayınızı içmek istiyorum." Gülerek yanıtladı; "Nereden çıkardın bunu? Dilediğin zaman gel, 10 bardak çay iç istersen." Ertesi gün Rektörlük sekreteryasından arayıp, "Hocamız sizi bekliyor" dediler. Yani davet için gün bile sektirmemişti Alemdaroğlu. Hani çatık kaş?.. Ne yalan söyleyeyim ürke tırsa gittim. Malum hoca biraz asabi, sert mizaçlı, sivri dilli ve tam bir Karadenizli... Gittim ki ne göreyim? Boşunaymış o endişelerim. Karşımda çatık kaş, asık surat bir ilmiye mensubu değil, güleç, hoş sohbet, paylaşmacı bir "abi" var. Rektörlük binasıyla gururlanışı, oranın tarihini, nasıl restore edildiğini öyle bir anlattı ki, çakı bulmuş çocuk heyecanıyla titreşti sesi. Sonra laf lafı açtı. 50 bin öğrencinin rektörü olmak yanında "abisi gibi" olmak durumuna vardı muhabbet. Öğrenci Konseyi kurmuş olmanın coşkusunu, merkez binanın altına köstebek yuvası gibi dalıp, doluşmuş dükkancıların, nasıl "duvara" tosladığını, Mediko Sosyal'in çalışmalarını, Hasan Paşa Medresesi'ne nasıl bir mimari ameliyat yapılacağını, Avcılar Kampusu'nda asfaltların, tesisatların, yurt binası onarımlarının, İletişim Müzesi sihirbazlığının, açık spor tesislerini çabucak toparlamanın ve daha türlü çeşit işi kotarmanın keyfini sevinçli bir telaşla anlattı Kemal Hoca... Benimkisi budalalık Ben de ona söz verdim: "Madem ki böyle içten, sıcak, katılımcı, paylaşmacı bir tarzınız var. Sözüm söz. Her bir kıyak icraatınızda yanınızda olmaya, yapılan iyi şeyleri ahaliye yaymaya, gücüm kadar güç katacağım" dedim. Kendi kendime de içimden içimden kızdım o arada. Fırsat buldukça İstanbul Üniversitesi'ne gidip, gözünü gönlünü aydınlatsana. Memlekette iyi şeyler de oluyorsa, onlardan da faydalanıp, haber yapsana, a budala!" dedim.
|