Kış günlerinde kar rahmeti...
Türkiye ekonomisinin 70 cent'e muhtaç bulunduğu günler öncesinde, şimdinin başta Amerikan Doları'na yatırım yapmak nerede, Cumhuriyet gazetesinin ekonomiyi de çok iyi bilen o zamanların yazı işleri müdürü Bülent Dikmener, "Yapacaksan toprağa yatırım yap" derdi, "Hakkari'de dahi toprağın olsa, karını satar parana para eklersin..." Bafa gölünün ağaların elinden alınıp halka açılmasında da emeği geçen Dikmener, o yöreyle ilgili olarak bir de hikaye anlatırdı. Aydınlı yürükler kışın kar yağdığında dağ başlarında büyük kuyular kazarmış... Şimdinin derin dondurucuları, buzlukları, buzdolapları nerede? Yaz sıcağında kimin buza ihtiyacı yok ki? Ve yürükler, yaz geldiğinde bu kuyuları açar, içlerindeki buzları develerle düze indirir, çarşı pazarda satarlarmış... Toprak, işte bu yüzden genç yaşta yitirdiğimiz Bülent Dikmener için en önemli yatırım araçlarından biri idi. Evliya Çelebi de "Seyahatname"sinde İstanbul'un esnaflarını anlatırken "karcı"lara da yer vermekte... Çelebi, bakın nasıl anlatıyor "karcıbaşı esnafı"nı... "İşyeri birdir, sebzehaneye bitişiktir. Hünkarın karcıbaşısı yaz ve kış orada mevcuttur, nefer 300, karcı kayıkçıları neferat 300, bu kayıkçılar daima Katırlı Dağları'na ve Mudanya'ya varıp Uludağ'dan gelen karları, buzları, tatlı suları gemilere koyup Der-i devlete getirip padişah mutfağına, helvahaneye, hareme, sadrazama hasılı 1500 ayan ve eşrafa tayın kar verilir büyük masarıftır. Bu hizmete görevli kar-buz kesici Bursa yürükleri ve taşıyıcı Mudanya katırcıları vardır. Bu karcıbaşı hükmünde İstanbul etrafında dokuz karlık vardır, ama neferatları yoktur." Çelebi'ye göre "kış günlerinde kar rahmeti" yağdığında bizzat sadrazam, yeniçeri ağası, bostancıbaşı, kaptanbaşı, toplam 250 bin eli kürekli, kızaklı asker Okmeydanı'nda Atıcılar Tekkesi dibinde toplanıyor. Ardından Hünkar, Hasan, Şüca, Lendüha karlıklarına bütün askerler üşüşerek karları hamam kubbesi gibi top edip yuvarlayarak karlıklar içine itiyorlar. Ve derya gibi asker, Okmeydanı'nda Divdar Deresi'ni, Kepez, Ganizade, Eyne Ayazma, Tozkoparan, Çoban ve Kanlı Deresi'ni rahmet karıyla öyle bir dolduruyor ki, gören tek parça kardan kale sanır. Çelebi, ordu alayını da anlatıyor... Ordu alayında karcıbaşı bütün adamlarıyla silahlıdır. Kimi çıplak, başında kardan molla sarıkları vardır. Kardan binlerce topu birbirlerine vururken, iki tarafta duran seyircilere de kar topları atarak şakalar yaparlar. Uludağ buzlarını keçe çullara koyup katar katar geçerler. Bazı çıplak karcıların ellerinde kar, buz keskileri, külünkler vardır. Bazıları böğürlerini delip kalın çapa sırıkları sokar, bu tertip üzre de karcıbaşı geçer. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda açık ve kapalı olmak üzre İstanbul'da yedi yerde yetmiş "karlık" olduğunu da bildiriyor. Oysa geçen hafta yedi gün dahi yağmayan "kış günlerinin kar rahmeti", İstanbul'u adeta bütünüyle bir "karlık"a dönüştürmüştü. Elektrik kesildi, sular akmadı, doğalgaz çalışmadı. Hayat, "beyaz afet"e yenik düştü. Etkili ve yetkili kişilerimiz, Aydınlı yürükler misali karları dağ kuyularında saklayıp yaz ayları için bir faide sağlayamazdı belki... Fakat üç yüzyıl öncesinin Evliya Çelebi İstanbul'unu örnek alarak "kış günlerinin kar rahmeti"ni eğlenceye dönüştürebilirlerdi. Ne yaman bir eğlence olurdu ama...
|