| |
|
|
Kaş yapayım derken
GEÇEN gün, polisiye romanların usta kalemi Ahmet Ümit'in bir hatasına değinmiştim: Beyoğlu Rapsodisi'nin kahramanı 'baş' parmağını kullanarak tabancanın tetiğini çekiyordu. Halbuki 'baş' parmak değil, 'işaret' parmağı olacaktı.
Yazının çıktığı sabah gazeteyi aldım. Okudum... Ve başımdan kaynar sular indi. Çünkü romanın sonunu yazmıştım! İnşallah fark eden olmamıştır, diye dua ederken. Küt! Vildan Ceylan'dan gelen eposta mesajı karşımda belirdi: "Rezalet! Bunu nasıl yaparsınız? Ben şu anda Beyoğlu Rapsodisi'ni okuyorum..."
Olan olmuştu. Hem Ahmet Ümit'ten, hem de keyfine limon sıktığım okurumuzdan özür diledim. Biraz olsun kendimi affettirmek için de bir not düştüm: "Madem polisiyelere meraklısınız, size Dan Brown'ın yazdığı 'Da Vinci Şifresi'ni (Altın kitaplar) öneririm."
*** Valla ben 'best seller' (çok satan) tarzı kitaplardan pek hoşlanmam. Bu türün yazarları genellikle ilginç bir konu bulup şakada şukada tuşlara dayanırlar. Bölümler üç beş sayfadır. Kolay okunur. Ancak bu tarz da değişiyor. Yazarlar öykünün içine bilgi (malumat) yığıyorlar.
Ansiklopedileri, tarih kitaplarını filan karıştırıp doktorlara, avukatlara, pilotlara danışıp inanılmaz ayrıntılara yer veriyorlar romanlarında. 'Da Vinci Şifresi' de bunlardan...
Hani bir ara eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın da sözünü ettiği Tapınak Şövalyeleri var kitapta. Ayrıca mesela kimi büyük ressamların Kilise karşıtı fikirlerini semboller kullanarak tablolarına nasıl gizlediklerinden filan bahsediliyor. Ya da şöyle bir bilmece: 13-3-2- 21-1-1-8-5... Bu sayıları yeniden öyle bir dizin ki aralarında mantıksal bir bağ olsun. (İpucu: 'Fibonacci') Eğer cinayetli, dedektifli, şifreli gayet heyecanlı bir polisiye roman okumak istiyorsanız; 'Da Vinci Şifresi' tam size göre.
|