| |
Akbank'tan tarih dersi
Sabah yöneticileri ve yazarları ile birlikte, Levent'teki ikiz kulelerde, Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul'u dinliyoruz. Akbank, 6 milyar dolarlık piyasa değeri ile Avrupa'nın en değerli bankaları arasında yer alıyor. "Sorunlu krediler" oranı, sarfı nazar edilecek seviyede. Büyük bankacılık krizi içinden Akbank, "güven" sermayesini güçlendirmiş ve en fazla "kar" arttıran banka olarak çıkıyor. 2004 beklentileri ve yönelimleri bankanın profesyonellerinin doğru bir "stratejik hat" üzerinde yürüdüklerini gösteriyor. Kurtul, net biçimde, "Devlet'e borç vererek kar elde etme döneminin" sona erdiğini, artık "gerçek bankacılık" yapma zamanının geldiğini söylüyor. Benim, herşeyden fazla ilgimi çeken nokta ise, mevduata sınırsız güvencenin yarattığı "tuzağın" bu deneyimli bankacılar tarafından altının çizilmesi oldu. Akbank'ın tespitlerine göre, sınırsız mevduat güvencesi, ahlaki istismara açık ortam (moral hazard) yaratıyor. Sınırsız mevduat güvencesi ile yüksek faiz ortamı birleştiğinde, bankalar riskli müşterilere yöneliyor. Gemi tehlikeli sulara yelken açıyor. Riske duyarlılık azalıyor. Pazar payınını arttırmak için mevduata yüksek faiz uygulanıyor. Yüksek faizi karşılayabilmek için riskli kredilendirmelere gidiliyor. Likidite bozuluyor. Banka bilançolarının riski artıyor. Kısır döngü!.. Akbank, böyle bir duruma düşmemeye özen göstermiş ama ülke ekonomisi ve sektörün sağlığı için bu büyük tuzağın altını çiziyor. Büyük bankacılık krizinde, sınırsız mevduat güvencesinden doğan "objektif olumsuzluğun" üzerinde neredeyse hiç durulmamış olması, en fazla tepki gösterdiğim konulardan biriydi, o yüzden yukarıdaki tespitlere çok sevindim. Domino taşları gibi birbiri ardına devrilip giden bankaların, nasıl bir bataklığın içinde çırpındığı hiç dikkate alınmadı. Buna en fazla özen göstermesi gereken "denetleme ve düzenleme" bürokratları "sağır ve dilsiz"i oynadılar. Bozulmuş bilançolara objektif ölçülerle yaklaşmak yerine, bankaların hakim hissedarlarına "mahkum" gözüyle yaklaşıldı. Hukuksuzlukları bir kenara bıraksak bile, izlenen politikaların "finansal yanlışlığı", 5-6 milyar dolarlık zarar ziyanı, 50 milyar dolarlık bir "karadelik" haline getirdi. Fatura milletin önüne kondu. Neyse ki sonunda profesyonel bankacıların yaptıkları bilimsel tespitler, bizim vicdanlarımızı aklıyor. Diyeceksiniz ki, bir bankanın, her ikisi de "riskli" diye, başka grupları kredilendirmesi ile kendi gruplarını kredilendirmesi arasında hiç mi fark yok? Var tabii ki... Ama burada da, "kolayca geri dönebilirim" duygusunun hiç mi rolü yoktur? İlla "çalma" kastının bulunduğunu gösterir mi, her grup kredilendirmesi? Bir de: Acaba, mevduata sınırsız güvence olmasaydı da, bankacı mevduat sahibi ile "karşı karşıya" kalacağını bilseydi, bu kadar hatalı bir çizgi izleyebilir miydi? Bankacılık krizinde, hakim sermayedarlar kadar, sektörün içine sürüklendiği tuzağın ve genel ekonomik koşulların da rolü olmuştur. Türkiye, krizden bu "ders"i dürüstçe çıkarmak zorundadır. Akbank profesyonellerinin bilimsel saptamaları, yakın tarihe bir projektör niteliğindeydi.
|