| |
Pardon efendim yanlışlık olmuş!
Güzide medyamız, banka skandallarının üzerine şevhetle atlamıştı. Toz dumandan gözgözü görmüyordu. Devletçisi, eski solcusu, Saddamcısı, İttihatçısı, cahili cühelası o hengamede kılıç kalkan dalmıştı Hortum Edebiyatına... Yetimin hakkını koruyorlar, Hazine'nin soyulmasına karşı çıkıyorlardı. Zenginlere zaten ifrit olan okuyucu da bunları feci şekilde "halktan yana" zannediyordu. Skandallar da skandaldı hani... Milyonlarca dolar, leblebi çekirdek gibi telaffuz ediliyor, katrilyonluk holdinglerle oynayan güçlü işadamları, kelepçelerle içeri tıkılıyordu. Hınç, öfke, intikam ve dolarlar havada uçuşuyordu. Hukuk mu dediniz, pardon, o da nesi? Sadece birkaç dikkatli ve vicdan sahibi kalem "hukuk cesaretini" kaybetmemişti. Meseleyi anlamadan, iyi niyet ve kötü niyet ayrımı gözetmeden, işportacıların sebze arabalarına el koyar gibi bankalara el konulamaz, denildi. "Ticari" suçlar, yönetsel ihmaller ya da kusurlar, DGM'lik suç olarak addedilemez, bu işadamları vatahaini midir, denildi. Bankacılıkta, ülke ekonomisi, finansal gelgitler ve parasal varyasyonlar ile ilintili olarak zora düşmek başka şey, "soygunculuk" başka şeydir, denildi. Ama maalesef genel olarak "hortum edebiyatına" dört elle sarılan basın, o büyük "hukuk sınavında" sınıfta kaldı. Sonunda ne oldu? El konulan bankalardan biri olarak, Kentbank hakkında, Danıştay Genel Kurulu, "uzman daire"nin kararını esastan bozdu ve Süzerler'e ait bankaya el konulmasının "hukuka aykırı" olduğu görüşüne vardı. Şimdi, Süzerler için "itibarın iadesi" gündemde ve herhalde lehlerine milyonlarca dolarlık "tazminat talebinin" yasal gerekçesi doğdu. "Kim haklıymış?" diyecek değilim. Önemli olan şu: Türkiye'de devlet, bir özel bankayı sahiplerinden koparıp alıyor ama daha sonra devletin en yüksek yargı mercii, el koymanın "hukuksuz" olduğuna karar veriyor. Bence ortada şimdi ciddi bir şüphe var: Bütün diğer bankalara, "hukuklu" şekilde el konulmuştu da, bir Kentbank'a mı hukuksuz el konulmuştu? Yetkili merciler, hukuk zemini bulunmaksızın bir bankaya el koymuşlarsa, başka bankalara da bu şekilde el koymuş olamazlar mı? Ya da, Türkiye'nin altı üstüne getirilirken, "hangi icraat, ne kadar hukuklu" yapıldı? Adalet duygusu olmayan gazetecilik, topluma en büyük kötülüktür. Bakınız şimdi, bir kadın muhabirin, kalçalarını gösteren fotoğrafın yayınlanmasını, o muhabirin "itibarı" açısından tartışan basın, Süzerler'in ve daha kimbilir kaç yatırımcının yere çalınan "itibarı" konusunda sessizliğini koruyor. Sovyetler'de nihayet bir tek Pravda vardı. Peki ya Türkiye'de kaç Pravda var, kaç "politbüro kafalı" yazar var? Sahte "halk dostluğu", vıcık vıcık popülizm ve yatırımcı düşmanlığının iliklere işlediği bu "4. kuvvet" ile nereye kadar gidilecek? Bir bankaya hukuksuz el konulmasındaki "diktatörlüğe" sessiz kalmayı ne halkçılıkla, ne vicdanla ne de demokratlıkla bağdaştırmak mümkündür. Süzerler'in uğradığı maddi ve manevi zararı, "tahmin ve takdir" etmek şimdi artık çok zor. "İade-i itibar" diyorlar. Zedelenen bir "itibar", iade edilse bile "eski şeklini" alabilir mi, kolayca?
|