| |
Şimdi mikrofonlarımız...
Kar yağarken Beşiktaş'ın şampiyonluk turu atacağı neredeyse kesinleşti. Bundan sonra Süper Lig'in tadı kalır mı kalmaz mı bilinmez. Bu tamamen Beşiktaş'ın elinde. Sendeler gibi yapıp ortama heyecan katar mı bilinmez ama gerçek o ki lig bitti. Kanaryam'ın maçından önce Woody Allen'ın Radio Days filmini izledik arkadaşlarla. İzlemeyenler için anlatmak gerekirse, 1940'larda bir çocuğun gözünden radyonun altın çağı anlatılıyor. Orta sınıf bir Amerikan ailesinin sıradan yaşam akışı, İkinci Dünya Savaşı ortamında anlatılırken, radyonun neredeyse tek eğlenceleri olduğu romantik bir nostaljiyle işlenmiş. Woody Allen imzalı filmlerin belki de en iyisi. Film bitip de zorlu Malatya maçını beklerken radyonun bizim hayatımızdaki izlerini konuştuk. Bünyeler maç havasına girmiş olduğundan dijitalin 55 ekrana dadanmadığı, naklenlerden gına gelmemiş yıllara, TRT'nin radyo1'den naklen maç yayınları yaptığı yıllara gittik. Burası bilmem kaç megahertz üzerinden yayın yapan Türkiye'nin Sesi Radyosu... Önce jenerik müziğini hatırlamaya çalıştık. Hatırlayınca da sevindirik olup sırıttık. Nefeslilerin çaldığı epik bir melodiydi. "Roma İmparator'u sefere çıkıyor"un fon müziği... Bir ikisi dışında bütün maçlar aynı gün aynı saatte oynanırdı. Merkezde Barbaros Talı'nın yönetiminde mikrofonlar bir Zonguldak'ta, Zonguldakspor- Sakaryaspor maçına bir İzmir'de Altay-Eskişehir maçına ve diğer illerdeki tüm maçlara adil bir süre dağılımıyla bağlanırdı. "Değerli dinleyenler İstanbul'dan gol haberi var. Mikrofonlarımız İstanbul İnönü Stadı'nda, Fenerbahçe- Bursaspor maçındayız." İşte kalplerin yerinden fırlaması için yeterli olan birkaç heyecan saniyesi. Spikerin sesini duymadan, stattaki sporseverlerin sesinden golü kimin attığını anlardık. Eğer sessizlik varsa golü Fener'in yediğini anlar yıkılırdık. Eğer yüksek dozajda gürültü geliyorsa işlerin yolunda olduğunu anlardık. Spiker sadece sağlama görevi yapmış olurdu. Bolu'dan Necati Karakaya... İstanbul'dan Orhan Ayhan... İzmir'den Murat Ünlü... Sonra Levent Özçelik'i tanıdık. Bütün zamanların en iyi radyo maç spikeri. Maçı öyle bir anlatırdı ki statta olmaktan, televizyonda izlemekten daha canlı olurdu. Necati Karakaya bir türlü skoru vermezdi. Çünkü verdiği anda yayın daha önemli bir maça geçerdi. Boluspor-Orduspor maçını anlatıyorsa mesela, havadan, saha, zemin ve formalardan bahseder, bilumum geyiğe sarardı. Görev aşkı! Mikrofon aşkı! O arada İstanbul'da Fener-Beşiktaş maçı oynanıyor, ortalık yıkılıyor, o başka... Reklamlar o zaman da bayardı. Reksan Reklam'ın hazırlayıp sunduğu reklam kuşağında işemeye giderdik. Karam Yağları, Modern Erkeğin Tutkusu Hunca falan. Sahi başka hangi reklamlar vardı? Nostalji tıraşına son verip Kanaryam'ın maçına bağlandık. Maçın yıldızını belirleyip mesaj atmadık. Maç sonrası röportajları merak etmedik. Gece boyunca devam eden spor programlarını hiç merak etmedik. Kafamız "kendi radyo" günlerine takıldığı için mi yoksa lig bittiği için mi anlayamadık...
|