Hay aksi!
Bir okurum bana şöyle sesleniyor: "Sen misin bilmiş biçimde Ferzan Özpetek'in en iyi filmine dil uzatan? Çektiği her filmle, İtalya'nın bütün sinema ödüllerini toplayan o harika Türk için yazman gerekeni yazmaz ve gurur duymazsan işte böyle çarpılır, tökezler ve 'pencereler'i karıştırırsın.. Önce eleştirdiğin filmin adını öğren.. Onun adı "Arka Pencere" değil, "Karşı Pencere." Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların sonu böyle olur!" Bu satırları okurken gayri ihtiyari vereceğim yanıtı hazırlıyordum ki, birden aslında söylenecek pek bir şeyin olmadığını fark ettim.. Okurum haklıydı: Evet.. Bilmiş bir edayla yazmıştım o yazıyı.. Evet.. Ferzan Özpetek'in filmlerine dil uzatmıştım.. Evet.. Bir Türk'ün Avrupa'da kazandığı büyük başarı beni gururlandırmamıştı ve milli hislerim, her zamanki gibi yine galeyana gelme konusunda çekingen kalmıştı.. Evet.. Kendimden utanmalıydım.. Ve evet, tüm bunların üstüne tutmuş, filmin adını yanlış yazmıştım.. Gerçi şu son hatam olmasa, biraz ürkek de olsa, kendimi savunabilirdim.. Ama o son hata yok mu? Bana söyleyecek hiçbir şey bırakmıyor.. Çünkü hangi savunmayı yaparsam yapayım, bu hatanın bağışlanmasını sağlamayacağının farkındayım.. Çare yok.. Susup oturmalıyım.. Tıpkı aslı olmayan bir haber üzerine aceleci davranıp yorum yazısı döşenen Ruhat Mengi gibi yapmalıyım. İşin aslı şu: Güldüm komşuma, geldi başıma.. Neyse.. "Hay aksi" diyelim ve geçelim..
***
Canımı fena halde sıkan başka aksilikler de girdi gündemime.. Fransa Cumhurbaşkanı'nın "insanların mutluluğunu gölgeleyecek" bir gelişmeyi, insanları mutlu kılacak bir uygulamayı anlatır gibi, yani müjde verir gibi açıklamasını izledim az önce.. Fransa'da türban yasaklanıyormuş! Ne olacak şimdi? Oysa aramızdan bazıları, sırf Avrupa'da başörtüsü serbest diye "Avrupa'daki kadar demokrasi" istiyordu.. Yine o bazıları, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi gerektiğini savunurken, "başörtüsü sorununun ancak bu yolla çözüleceği" fikrini, kamu önünde ifade etmeseler de akıllarının bir köşesinde tutuyorlardı.. Evet, gerçekten ne olacak şimdi? Yeniden Batı karşıtı tezler mi çıkacak piyasaya?
***
Dışarıda hiç sevmediğim türde bir kar yağıyor. Kar değil de hani şu "karla karışık yağmur" dedikleri türden.. Ne Cenap Şahabettin'in "Elhan-ı Şita"sını akla getiriyor, ne de bizi tüyden hafif kılıyor.. Yaptığı tek şey var: Etrafı çamura bulamak.. Bunları düşünürken önümdeki gazetede yer alan "Fransa'da da ikna odaları kurulup, türbanlı kızlar ikna edilecek" haberi gözüme battı.. Bu "ikna odası" Kemal Alemdaroğlu'nun dahiyane buluşu değil miydi? "Yoksa Alemdaroğlu, Fransa'yı da mı etkisi altında aldı?" diye düşünmeye başladım. Bari Alemdaroğlu'nu eğitim bakanı yapsınlar diye geçirdim içimden.. Tabii bir kez daha "Hay aksi" dedim.. Ve dünya, giderek çekilmez hale gelmeye başladı gözümde..
|