| |
Bıyıksız Türkler
OSAKA Japonya izlenimlerimizin "Ah Şu Türkler" başlıklı bölümünde, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ifadesiyle, "Vize muafiyeti avantajını dezavantaja dönüştürmekte olan" Türkler'i anlatmıştık... Hani şu vize şartı olmamasından yararlanıp Japonya'ya kapağı atan ve bu ülkede suç işleyen yabancılar listesinde Türkiye'yi "ikinci sıraya yükselten" vatandaşlarımız... Ancak Japonya'da hem yüzümüzü ağartan, hem de yurt dışına kaçırdığımız beyinleri gördükçe insanı hüzünlendiren pırıl pırıl gençlerimiz de var. Onlar da hiç değilse bir yazı konusu olmayı hak ediyorlar. İşte birkaçı...
*Serkan Anılır: 30 yaşında. Uzay araçları tasarımcısı. Türkiye'de yüksek öğrenim, ardından ABD'de master ve doktora derken, kendini NASA'da (Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi) buldu. Birkaç yıl orada NASA uydularının iç mimari tasarımlarıyla uğraştıktan sonra Japonya'ya gönderildi. Geçici görevle. O kadar sevdi ki Japonya'yı, bir süre sonra kadrosunu da aldırdı. Finansmanı "Mitsubishi" tarafından sağlanan uydunun tasarımını üstlendi. "Gerisini yazmayın" dedi ama ısrarımıza dayanamayıp kabullendi. Uydu uzaya gönderildi, ancak ne yörüngeye oturdu, ne de geri geldi. Çünkü atmosferden çıkarken ayrılması gereken parça direnip gövdeye sıkı sıkıya yapıştı. Sonrasını Serkan anlatsın: "Uydunun düşeceği belli olunca, hiç olmazsa kontrolümüz altında düşsün dedik, belirlediğimiz bölgeye inmesini sağladık. Tabii paramparça... Gitti Mitsubishi'nin 20 milyon doları... Ancak benim günahım yok; mekanik arıza yüzünden..." Serkan şu sıralar yeni bir uydu tasarımı üstünde çalışıyor.
Turizm ve eğitim *Mustafa Pilav: 29 yaşında. Japonya'ya doktora için gitti. Çok sevdi. Doktora bitince kaldı ama aklı bilimde değil ticaretteydi. Bir süre tercümanlık, rehberlik yaptı. Sonra bir Japon arkadaşıyla ortak turizm şirketi kurdu. "Ben şirketin yönetim kurulu başkanıyım, o ise genel müdür" diye vurguluyor ciddiyetle. "İşler nasıl" diye sorduğumuzda, iç çekerek "Ah İstanbul" dedi. Anlattı: 2004'ten çok umutlularmış. Ne var ki, İstanbul'daki terör saldırıları hesaplarını alt-üst etmiş. "Vallahi sadece bizim şirket 25-30 bin kişi götürecekti. Şimdi 10 bin turist gönderirsek göbek atacağız" diye dertleniyor. Ya gönderemezse? Ya batarsa? Dönecek mi? "Olur mu ağabey" diye itiraz ediyor: "Şuraya yazıyorum; iki, bilemediniz üç yıl sonra ben Türkiye'ye 100 bin Japon turist göndermezsem, ne olayım..."
*Ömer Aydan: 35 civarında. Tokai Üniversitesi'nin Deniz Bilimleri ve Teknolojisi bölümünde öğretim üyesi. Size renksiz bir kariyer olarak görünebilir ama Türkiye, özellikle de İstanbul için çok önem taşıyor. Zira Ömer kardeşimizin uzmanlık alanı deniz dibindeki fay hatları. Kolayca kestirebileceğiniz gibi, olası İstanbul depremine kafayı takmış, "Araştırma sonuçları hiç de iç açıcı değil" diyor. Sonra yarattığı şokun etkisini hafifletmek için bir kahkaha atıyor. Dışişleri Bakanı Gül'e bir dosya sundu; içeriğini sorduk, "Bilmeseniz daha iyi" dedi. Yorumu siz yapın.
*Recep Özkan: 35-40 arası. Onu özellikle Fethullah Hoca cemaati hatırlayacak. Hocaefendi'nin telkin, tavsiye ve teşvikiyle kurulan yurt dışındaki okulların Kazakistan'daki halkasında görev yaptı. Sonra birden istifa edip Japonya'ya kapağı attı. Burada 4 arkadaşıyla eğitim sektörüne, yani bildiği alana yatırım yaptı. Anaokulundan liseye kadar uzun bir dilimde hizmet vermeyi amaçlıyor. Ayrıca Japonlar için Türkçe, Türkler için de Japonca kursları düzenliyor. "Japonya'da okuldan nefret ettiği için okumaktan soğumuş 200 bin öğrenci var. Benim hedef kitlem onlar" diyor. Ekliyor: "Bir öğrencinin yıllık okul ücreti ortalama 15 bin dolar. 200 bin çarpı 15 bin dolar... Ne ediyor abicim?" Gözlemimiz şu: Japonya, bilimden bileşime kadar çok geniş bir alandaki beyinlere kollarını açtı. Türkiye'den, yurt dışındaki Türk gençlerden koşan koşana...
|