|
|
Hıncal Uluç beni anladı, ama yine yanlış anladı!
Geçen hafta sonu, Dinç Bilgin, Turgay Ciner, Ergun Babahan ve bu satırların yazarı, Hıncal Uluç'un davetlisi olarak, Hadımköy'deki "Kilisli"deydik. Aslında bu Pazar, "Kilisli"nin mutfağını yazacaktım. Daha doğrusu, şimdiye kadar ihmal ettiğim Kilisli lezzetlerini, daveti ile benim damağıma yerleştiren sevgili Hıncal'a teşekkür edecektim. Ama dün Sabah'ı açınca, Hıncal'ın benim bir yazıma takılıp cevap verdiğini okudum. Bu yüzden, bugün bir taşla iki kuş vurayım dedim. Bu kuşlardan biri Hıncal Uluç, diğeri de Kilisli'nin yemekleri olacak. Ben hafta içindeki bir yazımda, "Pop star yarışması, bir habercinin g-string donu benzeri konular yüzünden, Kıbrıs gibi, vergi paketi gibi çok önemli konuları ihmal etmek durumunda kalıyoruz" demiştim. Çünkü okurlarımız bizden, öncelikle gündemdeki bu konulara takılmamızı bekliyor kuşkusu var içimde. Sevgili Hıncal bu yazıma bakıp, benim "popüler konulara burun kıvırarak entel takıntısı içine düştüğümü" ve "bu tür konuları kaleme alanları da küçümsediğimi" vehmetmiş veya fehmetmiş.. Sayın okurlarım da bilir.. Ben de, Hıncal Uluç gibi yaşamın her alanında kalem koşturmaya çalışan köşe yazarlarındanım. Yani benim vurgulamak istediğim konu, köşe yazarlarının "Ağır ol molla" kuralı uyarınca, her gün aynı konulara takılmaları olayı değil. Gazete de, medya da bir Türk icadı olmadığına göre, bunun evrensel değerlendirmesini gözönünde tutmak gereğine inanıyorum. Genel olarak dünyada, gazeteler ve medyalar, öne aldıkları konular açısından değerlendirilir. "Kalite gazeteleri" de, "magazin" veya "insanlar" başlığıyla anlatılan dedikodulara yer verir. Ama o gazeteleri okurken, yurdunuzda ve dünyadaki temel gelişmeleri, trendleri de izlersiniz. O tür gazetelerdeki haberler ve yorumlar, ciddi araştırmaların, gözlemlerin ürünüdür. Bir de "Bulvar gazeteleri" veya "Tabloid"ler var. Bunlarda, dünya savaşı patlasa bile, birinci sayfalarda pop-star dedikoduları yer alır. Bir başbakanın seçiminden çok, 3'üncü sayfa güzelinin fotoğrafının seçimi daha ağırlık taşır. Benim takıldığım nokta, "Türk Medya Sentezi"nin, okurlarımızın da kafasını karıştırdığı konusudur. Bizim kalite medya ekolümüz, nedense, "Büyük boy tabloid"leri yayınlamaya yönlendi. Ekonomiyi ve edebiyatı bile paparazzi gazeteciliğine konu ederek, okuru hafife almadık mı? Bakın işte örnek vereyim... Şu anda "Kıbrıs'ta Çözüm" konusunda Tayyip Erdoğan'la Rauf Denktaş arasındaki görüş farkları mı, yoksa Ercan Saatçi ile Deniz Seki arasındaki görüş farkları mı, daha çok haber ağırlığı taşıyor? Erdoğan-Denktaş ilişkilerinin gelişimi, 70 milyon Türk'ün Avrupalı olmak serüvenini etkileyecek. Saatçi-Seki ilişkileri ise, gelecek hafta yayınlanacak yeni bir televizyon popülerinin yarattığı dalgaya yerini bırakacak. Türkiye'de popüler kültürü başlatan medyalardan, mesela Zeki Tükel'in "Radyo Haftası"nda kapak olanları, yani 1950'lerin Deniz Seki'lerini hatırlayın isterseniz. Ama 1950'teki 14 Mayıs seçimleri ile tek parti iktidarının sona ermesini, Kore Savaşı'nı, sonra gelen 27 Mayıs askeri darbesini unutabilir misiniz? Gazeteci tarihin taslağını yazdığına göre, yaşanılan tarihi de, okurlarına yansıtmalıdır. Hep aynı örneğin veririm. "Dünyayı Sarsan 10 Gün" kitabında John Reed, Sovyet İhtilali'nin gerçekleştiği St. Petersburg'u anlatırken ne der?
- Komünistler Kışlık Saraya saldırıp, Sovyet İhtilali'ni başlatırken, St. Petersburg'lular, kentin öbür yakasında, yaşanılan olaydan habersiz tiyatroya gidiyor, alış-veriş ediyorlardı. Ben medyanın, kentin sadece "Öbür Yakası"nda olup bitenlere takılmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Yoksa ben de, sevgili Hıncal kadar, yaşamın renklerine tutkunum. Ben de bu konuları yazmaktan kaçmıyorum. İkinci konuya, yani Kilisli'nin yemeklerine gelince. Diyorum ki.. Antep'le Kilis'i birbirinden ayıran şey meğer lahmacunmuş.. Kilisli'nin lahmacunu da nefis. Fakat soğanlısı da, sarımsaklısı da, salça nedeniyle kıpkırmızı. Tıpkı "Sibel Tüzün"ün "Kırmızısı" gibi.. Sevgili Hıncal... Gördün mü? Magazini anlamayan nesle, ben de aşina değilim.
|