Ne "sivil"in kalın kafalısına, ne de "resmi"nin yalancısına laf anlatmak beyhude olduğu için deprem yazmaktan hoşlanmıyorum.
Çayına az şeker koydu diye dünürlerini doğrayan adama mı anlatacağız depremi?
2 milyon vermemek için, Boğaz köprüsünde Kawasaki motoruyla bariyere dalarken, arkasındaki arkadaşını uyarmayıp ölümüne sebep olana "müstesna insan"a...
Ütülü gömlek giymeye keçi gibi direnip, en küçük kışkırtmada kapı komşusunun kafasını yarmaya ikna olan "gecekondu elit"ine mi anlatacağız alınacak tedbirleri?
Yoksa hazineden geçinmeyi bize "meslek" diye yutturmuş olup, her faciadan sonra ölülerin başında traş etmeyi "siyaset" zannedenlere mi anlatacağız vaziyetin vahametini?..
Güngör Mengi geçen gün gene beynini ve çenesini yoruyordu, depreme karşı neler yapılmalıdır, diye...
Ama kime?..
O kadar basit ki yapılacak şey:
Toplu üretimde, orta boyutta bir daire 15-20 bin dolara çıkıyor.
İstanbul'da depremde, 900 bin konuttan 5 bininin yerle bir olup, 50 bininin oturulamaz hale geleceği tahmin ediliyor.
Yani, acil 60 bin konut lazım.
Ne tutuyor?
1 milyar 200 milyon dolar.
Arsayı devlet verecek. İnşaat parasını bulmak zor değil.
Bir "ulusal kampanya" ile bile olur.
Türkiye, sadece Sümer Holding'in "arpalanmasına" 1.8 milyar dolar yakmış.
İnsanca bir yol izlenseydi, sıkıntılı bankalar 1-2 milyar dolar ile düzenlenir, 20 milyar dolara kan doğranmayabilirdi.
Kamu bankalarında hüplenen 20 milyar dolar görev zararı ise zaten hicran yarası!
Yani 1.2 milyar dolar bir para değil...
Ama bunun için, matematik zekâlı bir gerçek lider aranıyor.
Ölülerin arkasından "şahane" ağlayan siyasetçiler değil.
Bu yazıyı, 75-80 IQ ile anlamaya çalışacaklara önceden bir iyilik yapayım, "suç övdüğümü" düşünmesinler.
Bu suçu işleyecek olanların zaten bizim tavsiyemize ihtiyacı yok.
Suç şu:
"Kamu arazisinin üzerine oturmak!"
Türkiye'de binlerce insanın yıllardır işlediği "kitlesel" bir suç...
Antalya'nın Pınarlı Belediye Başkanı Mehmet Coşgun, belediye başkanı seçilmeden önce birçok kişi ile protokol yapmış, başkan seçildikten sonra da devlete ait yüzlerce dönüm araziyi yandaşları ile paylaşmış...
Tamam mı? Tamam...
Şimdi size bir soru:
Türkiye'nin yüzde 65'inden fazla toprak niye devletin mülkiyetinde?
Devletin, bütün ülkeyi, kaşar peyniri gibi buzdolabında saklaması suç değil de, insanların bu topraklara sahip çıkmaya çalışması niye suç?
İkincisi:
İstanbul'da Boğaz'a nazır 400 metrekareyi çevirmek "gecekonduculuk" oluyor da, "yasaya bağlı insanlar" niye böyle bir yere sahip olabilmek için, 30 yıl merkep gibi çalışmak zorunda bırakılıyor?
Türkiye'de, yasalar ve suçlar bir sisteme dayanıyor, insanların kafasındaki kavramlar da öyle...
Devletin tartışılmaz tahakkümüne, dayanıyor.
Her düzenlemenin ruhunda, bireye insan değil "eşek muamelesi" var.
Burası kamu malı kardeşim, dokunamazsın!
Kamu kim lan?
Kamu, soyut bir kavram!
Şu kamu dediğiniz, devleti yönetenlerin saltanatı olmasın sakın?
Ölelim ve marşımızı söyleyelim:
"Dağ başını duman almış, sürünelim arkadaşlar!.."
Birazcık matematik n'olur?
