National Geographic dergisinin Mart sayısında Çeşme'nin güneyindeki Tektaş Burnu yakınlarında, kazısı halen süren İÖ 5. yüzyıla ait batığın hikâyesini kaleme alan George F.Bass'ın şu sözleri kayda değer: "Geçen yıl Türkiye kıyılarında her gün yeni bir batık bulduk. Bunlar arkeologları önümüzdeki 50 yıl boyunca meşgul etmeye yeter!"
George Bass, dünyada sualtı arkeolojisinin babası olarak biliniyor. İlk kez genç bir arkeoloji master öğrencisiyken, balayında olduğu eşi Ann'le Türkiye'nin güney kıyılarını gezmiş ve buradan aldıkları batık görüntüleri 1962 yılının Mayıs ayında National Geographic dergisinde yayımlanmış. Bass, 40 yıldır bu işle uğraşıyor. Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü'nün (INA) de kurucusu aynı zamanda. Zaman zaman gelip Türkiye'deki çalışmaları izliyor.
Dergide,Tektaş Burnu'ndaki batığın kazı öyküsünü öyle heyecanlı anlatıyor ki insan hemen gidip yerinde görmek istiyor. Ancak Türkiye'de "çeşitli nedenlerden" ötürü birçok batığa dalmanız pratik olarak mümkün değil. Geçtiğimiz aylarda çıkan bir yasayla dalış bölgeleri daha da daraltıldı. Ve sualtına gönül vermiş nice insan da büyük hayal kırıklığına uğradı. Zira bu bölgelerin daha da genişlemesi bekleniyordu. Elbette kazı çalışmaları süren bölgelerde dalış izninin verilmemesi anlaşılır bir durum.
Ancak emniyet sağlanamayan çoğu bölgede tarih kaçakçılığının önüne geçebilmek için karşımıza bu yasak çıkıyor. Oysa ki arkeoloji bilimi özellikle de sualtı arkeolojisi dünyada son yılların yükselen değeri. Ülkemizde de bu alana ilgi her geçen gün artıyor. İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Arkeoloji Filmleri Festivali'ne katılım o kadar büyük ki her yıl film sayısı artıyor, ilan edilen seanslara yenisi ekleniyor.
"Batık"lar özellikle turistlerin ilgisini çekiyor. Dalış turizminin dünyadaki en önemli ayağı artık batık gezileri. Bu konuda özel eğitim almış rehber dalgıçlar eşliğinde dünyanın çeşitli bölgelerinde dalış turları düzenleniyor. Hatta içlerinde öyle yerler var ki, bizimki gibi tarihi bir dekora sahip olmadıkları için özellikle eski bir gemi veya uçağı suyun altına batırıyorlar. Belli bir süre sonra da bu suni batığa dalış turları düzenleniyor!
Oysa bizde bunlar doğal olarak zaten mevcut. Tarihi mirasımıza ciddi olarak sahip çıkmayı hedefleyip bu konuda gerekli altyapıyı oturtabilirsek, turizm kaynaklarımıza bir kalem daha eklenecek hiç şüphesiz. Kimsenin işine burnunu sokmak gibi değil de bir rica olarak algılanmasını dilerim. Burada iş turizmcilere düşüyor yine. Turizm Bakanlığı nezdinde yapılacak ciddi bir girişim, üniversitelerin de desteğiyle elbet ses getirecektir. Türkiye'nin tanıtımına katkısı olacağı ise zaten tartışılmaz. Bir kez daha etraflıca düşünüp değerlendirmekte fayda var diyorum.