İlk zamanlar tek bir cümleye dayanırdı infazlar. "Tez alın..." Alınacak "baş"tır ve bu kararı devletin en büyük başı vermiştir. Bu örneklerde "katl-i vacip"in sadece, masumları yansıttığı gibi bir izlenim çıkmasın. Osmanlı döneminde silahla değil, mısra ile baş veren Nefi gibi, şairler de vardır.
Bigünah Piri Reis gibi büyükler de... Tıpkı milleti soyup soğana çeviren, deve yükü rüşvetle "Samur devri" yaşayan, yolsuzluk ve zulümle Osmanlı'yı inim inim inleten, zorbalar dünyasını da unutmamak gerekiyor.
Zaman aynasına baktığımızda Osmanlı Devleti'nde olup bitenin, çok daha fazlasını, Avrupa'nın örneklediğini görürüz.
İnfaz sistemine Jean D'arc gibi diri diri yakmayı getiren, engizisyonlarla inanılmaz vahşet örnekleri veren Avrupa'nın, şimdilerde de cellatlığa son vermesi de meraka değer.
Kimbilir bir gün, bizden sonra geçmişe ışık tutanlar idamları daha bir genişlikte yazacaklar. Çünkü her şey ortadan kalktıktan sonra anlam kazanıyor.
Darağaçları yıkılacak, cellatlar emekli olacak... Geriye kala kala idam hikâyeleri ve takdim ettiğimiz şu nacizane satırlar kalacak.
İdamın kaç çeşit olduğuna kesin bir rakam vermek mümkün değil. Çünkü bu yazının hazırlandığı sırada, dünyanın herhangi bir yerinde, yeni buluşlarla infaza yeni bir örnek gelebilir.
İdam denilince, klasik anlamda akla ilk olarak sehpa, yani darağacı geliyor. Kaba tarifi ile "sallandırmak" konusunda toplumların ortaya koyduğu biçimler, özellikle bireysel davranışlarla çeşitlilik kazandı. Kimi zaman ağaçlar, kimi zaman direkler sehpa görevini gördü.
Hayatı yeşillendiren, yaşama coşkusuna anlam kazandıran ağaçların, ölümlere temel direk oluşu ilginç ama hazin...
Bazı yerleşim alanları başka seçenekler ortaya koyuyor. Kılıçla kelle almak, ağaca saygıdan ileri gelmiyor. İlkel zamanlardan kalan bu infaz sistemine, "çöl alanları" halâ cevaz veriyor.
"Kurşuna dizmek" ise daha çok savaş dönemlerinin yöntemi. Ama barış zamanlarında da casusluk gibi, ihanetin cezasında kurşuna dizmek geçerli oluyor.
Tarih, infazların teknolojik boyut kazandığını nice örneklerle sunuyor. Giyotin bu teknolojinin en temel biçimi.
Giyotin, ciltcilikle kullanılan kesme aletini andırır. 13. yüzyılda soylu mahkumlar giyotinle idam ediliyordu. "Soylu" ile "Soysuz"u ölüme gönderişte bile ayıran bu anlayışta, giyotin o zamanlar "Mannala" adıyla anılıyordu.
Fransa, giyotinle idama geleneksel olarak sahip çıkan ilk ülke olmuştu. 18. yüzyılda daha keskin işlemeye başlayan giyotinin bir politikacı adı taşıması da bir hayli ilginç...
Giyotini Fransa'da tanıtan Ignace Guillotin adı, "Guillotine" ile ebediyen yaşayacak. İdam olsun veya olmasın, giyotinin keskinliği hiç unutulmayacak.