Bir rüya gecesi..
Aslında çölde bir vaha sanki, Diner.. Göztepe'de, E-5 in öte yanında, Soyak sitesini geçince, böyle bir yer bulacağınızı 40 yıl düşünseniz aklınıza getiremezsiniz..
Nasıl pırıl pırıl bir tesis.. Geniş, rahat.. İnsanlar kucak kucağa oturmuyorlar. Kocaman bir dans pisti var.. 1960'lardan kalma bir gece kulübü, restoran sanki..
Ve İlhan Feyman üflüyor.. Belki de dünyanın o yaşta hâlâ üfleyen tek trompetçisi.. Il Silenzio üflüyor.. Cherry Pink (Spor ve Müzik.. Sulhi Garan ha..) Granada, Histoire d'un Amore üflüyor ve pistte insanlar dans ediyorlar.. Artık unutulmuş slow dansları ediyorlar.. İlhan'a içlerinde oğlunun da olduğu beş kişilik fişek gibi bir orkestra eşlik ediyor.. Günay yanımda.. Genç sevgilisini dansa kaldırıyor, sonra yanıma oturup "Bugünün gençleri slow bilmiyor" diyor..
Niye bilsinler ki.. Bizim devrimizde slow dans genç kızlarla erkeklerin birbirlerine sımsıkı sarıldıkları, birbirlerinin vücutlarını hissettikleri tek fırsattı.. Şimdi kimin slowa ihtiyacı var ki, sarılmak için..
Yaman Berzeg işletiyor Diner'ı.. Ve de çok iyi işletiyor..
Yemekler güzel, servis güzel.. Herşey güzel..
Unutulmuş güzellikleri yaşamak isteyenler için.. Feyman Çarşamba, Cumartesi ve Pazar geceleri çalıyor.. Tüm romantikler, bu gençlerle, bu Feyman'la bir Diner gecesi yaşayın derim..
(0 216 317 37 42)
İzmir'de bir damat!..
Efendim İzmir'e gidiyorum. Yarın gece orada masal gibi bir Gelin- Damat gecesi yaşayacağım kısmetse.. Yok canım, damat ben değilim.. Nerde..
Damat Şenol İpek.. Gelin Yüksel Ak.. Evlenecekler.. Ama nasıl evlenecekler..
Bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük moda galası ile..
Bir gece düşünün.. Cemil İpekçi, Vural Gökçaylı, Yıldırım Mayruk, Faruk Saraç gibi en ünlü yaratıcılar.. Bu ülkenin, kadın erkek, en ünlü mankenleri.. Ve Nükhet Duru..
İzmir Fuarında bu sabah 12.00'de Zuhal Yorgancıoğlu ile, Gelin- Damat Şov Günleri başlıyor.. Günde üç seans, 14.00, 17.00, 19.00 defileleri ile Pazar akşamına kadar sürecek.
Bu geceki Gala'da da gerçek bir nikah kıyılacak. Yüksel ile Şenol dünya evine girecek, muratlarına erecekler. Biz de kerevete çıkıp, gökten üç elma düşmesini bekleyeceğiz. Birini alıp size getirmek için..
Keşke pilav isteseymişiz..
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'i okullarında ağırlayan (!) ODTÜ'lü öğrenciler "Bizi Avrupa'nın manavı mı yapmak istiyorsun" dediler..
Esenler'de, Romanlarla, Doğulular West Side Story'ye taş çıkartan meydan kavgası yaptılar. Bir ölü yığınla yaralı..
Bu iki olayın hem de nasıl bir ortak yanı olduğu aklınıza gelir miydi?..
Daldım gittim, üniversite yıllarıma..
27 Mayıs Devrimcileri, bu ülkede ilk defa "Planlama Dairesi" kurdular.. Ekonomik ve Sosyal Planlama.. Türkiye'nin gelişmesini artık bu iki daire belirleyecek ve yönlendirecek. Sağcılar planlamaya karşı. Hatta dalga geçiyorlar.. "Bize plan değil pilav gerek" diye..
Memleket nerdeyse ikiye ayrılmış.. Plancılar ve pilavcılar.. Biz Mülkiyeliler, plancıyız tabii.. O zaman bu ülkenin en sol okuluyuz ya.. Üstelik plancılar, Atilla Karaosmanoğlu ve Nejat Erder bizim hocalarımız..
Bas bas bağırıyoruz.. "Avrupa'nın manavı kasabı olmayacağız" diye.. Tarım ülkesi olmak geri kalmışlık.. Sanayi ülkesi olup kalkınacağız.. İşin ekonomik yanı bu..
Sosyal yanı da paralel.. Tarım ülkesi olmaktan çıkmak, köylü olmaktan çıkmak demek. Sanayi ülkesi olmak, kentleşmek demek.. Köylü kente gelecek, kalkınacak. Ülke de kalkınacak.. İşin özeti bu..
2002 ODTÜ'sünün, 1960 Mülkiyesi ile ayni sloganları bağırması, ne tesadüf, ne geri kalmışlığın, ne de Hasan Cemal'in dediği gibi (O günlerde o da Mülkiye'de idi, ama futbolculuğu ile ünlüydü, başka şeyiyle değil.. Gagarin'di mektep adı da..) genç yaşta dinozorluk da değil.. İngilizler "20 yaşında komünist olmayan İngiliz yoktur" derler. 40'ına gelince de hepsi muhafazakar olur.. Bizde de durum farklı değil ya..
20 yaş.. Delikanlılık, insanı radikal yapıyor.. Hoş göreceksin.. Hepsini 40'larına geldiklerinde görürüz, bugüne dek gördüğümüz gibi.. Fikirlerine karışmam da, yaşamları için bir ağabey nasihatı.. Üniversite insan hayatının en güzel bölümüdür.. Hele bugünün üniversiteleri, bana yeniden okuma hırsı verecek kadar güzel.. ODTÜ o zaman askeri barakalarda, Meclis'in arka bahçesinde çalışırdı. Bugün dünyanın en güzel kampüslerinen birine sahip.. Yaşa sen Kemal Kurdaş.. Binlerce kez eli öpülecek adamsın.. Bu güzellikleri de yaşayın gençler.. Hem komünist olup, hem de bu baharın güzelliğini yaşayabilirsiniz.. O zaman da, 40 yaşına geldiğinizde pişman olmazsınız..
Nereye geldik birden..
Biz plancılar galip çıktık.. 15 yıllık plan yapıldı. İlk beş yıllık program da yapıldı. Köylerden kente göçme ve Avrupa'nın manavı kasabı olma yerine, kendi tankını, uçağını imal etmeye kadar sanayi ülkesi olma üzerine.. Her yıl yüzde 7 kalkınıp, 15 yılda, yüzde 100 büyüyecek, bir Türkiye'ye bir Türkiye katacağız..
Başladık..
1963'tü galiba.. NATO genç gazetecileri her yıl Avrupa'da turlatır. O yıl sıra bana geldi.. Paris'e indik.. OECD diye bir kuruluş var. Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Teşkilatı. Bugünkü Avrupa Birliği'nin tohumlarının atıldığı yer.. Bizim 61 plancıları, OECD'de önemli yerlere gelmişler.. Türk gazetecilerine OECD konferansını da, onlar verecekler.. Nejat ve Atilla Hocalar..
Nejat Hoca, gene köyden kente göçü teşvik ederek, kalkınmayı başlattıklarını anlatınca, dayanamayıp sordum..
"Hocam, bu köyler, kentlere boşalacak da, kentler hazır mı?.. Önce alt yapıyı yapsak da sonra köylüleri buyur etsek.."
Nejat Hoca "Bu mümkün değil.. Kimse böyle bir şey yapmaz.. Onun için köylü önce kente gelecek. Yığılacak.. O zaman ülkeyi yönetenler, kentleşmeye mecbur olacaklar.."
Buyrun 2002 İstanbul'u.. Göçlerle 15 milyona gelmiş.. 13 milyonu gettolarda yaşıyor.. Gelenler İstanbul'u büyük bir kent değil, acaip bir köy yaptılar.. Kanser uru gibi büyümüş bir köy.. İstanbul dünyanın en büyük gecekondu mahallesi oldu. Buralarda insanlık dışı bir yaşam tarzı var.. Ve alınan hiçbir önlem yok.. Üstelik ipin ucu da kaçmış. Artık düzeltmek mümkün değil..
Bilim adamları Esenler kavgasını açıkladı.. İstanbul'un Anadolu'dan göçlerle gettolaşmasının doğal sonucu..
Nejat Hocam'ın öngörüsü neydi, nereye geldik, buyrun bakalım..
Ya ekonomik planlama..
Bugün, planlarla tarımdan adeta zorla vazgeçirilen Türkiye'nin en büyük ihraç kalemlerinden biri tarım.. Antalya kıyı şeridindeki çağdaş seralarda, olağanüstü meyve ve sebzeler yetiştiriliyor ve Avrupa'da kapanın elinde kalıyor.. Bu işi yapan birkaç sebze ve meyveci.. Bir devlet planlaması, desteği falan yok.. Oysa 1961'de başlayarak, dünyaya et, sebze, mevya ve hayvansal ürünler ve su, içme suyu, maden suyu ve soda pazarlama işine başlasak, bugün dünyanın en zengin ülkelerinden biri olurduk..
İnsanlar benzinsiz, otomobilsiz, buzdolapsız yaşayabilirler, ama aç ve susuz yaşayamazlar.. Yani aslında en kıymetli hazine bizde.. Öyle bir hazine ki, petrol yanında hafif kalır.
Avrupa'ya sebze sat, et sat, meyve, su sat.. Git Amerika'dan Cadillac'ın en güzelini al, üstelik cebinde daha da paran kalsın.