Türkiye'nin AB'ye yönelik kısa vadeli taahhütlerini yerine getirmesi için sadece üç hafta kaldı.
Ortalık toz-duman..
Ulusal Program'da yer alan bu vaadler 17 yasanın 64 maddesinde yapılması öngörülen değişikliklerin 24 Mart'a kadar meclisten geçirilmesi ile gerçekleştirilecek.
Türkiye'nin bu noktaya gelebileceğine içteki AB karşıtları ve Avrupa'daki Türkiye karşıtları pek ihtimal vermiyorlardı.
Fakat takvimin zorlukla da olsa işlemesi, amaçları birleşen karşıtlar muhalefetini telâşlandırdı ve süreci zehirlemeye yönelik kışkırtmalar peş peşe sökün etti.
Halkın AB'ye güvenini sarsma amaçlı bu faaliyet sürerken DSP desteğini alan ANAP'ın idamı tümden kaldırma atağı, hata oldu. Dışişleri Bakanı Cem'in dediği gibi "Türkiye'nin geleceğine zarar veren, akıldışı bir tartışma" ortamının doğmasına yol açtı.
Siyaset, mümkün olanı yapma sanatıdır.
MHP'nin tavrı, Türkiye'nin Ulusal Program takviminden daha hızlı hareket etme şansını tıkıyor.
Dün MHP lideri Bahçeli "İdam cezasının kaldırılması, Kürtçe eğitim ve TV yayını tartışmalarıyla PKK'ya siyasallaşma zemini yaratma gayretleri birbirine karışıyor" dedi.
"Bu değişiklikleri bugünden yapmak, siyasallaşmaya çalışan PKK'nın altındaki halıyı çekme yararı sağlamaz mı?"
Ama bu tezi sağduyu ile tartışmanın zemini yok şu anda.
O halde iktidar, idamı "savaş, yakın savaş hali ve terör" dışında kaldıran Anayasa değişikliğine dayalı uyum yasası ile yetinmelidir.
Ama bunun yanında ana dilde TV-radyo yayını serbestisi ile Kürtçe öğretmek amacıyla özel kursların açılabilmesi konusunda bir uzlaşma sağlamayı başarmalıdır.
Türkiye, yenilmiş, tükenmiş PKK'nın önünü tıkamasına izin vermemelidir.
AB üyeliği hedefinin, korkulardan daha güçlü ve daha değerli olduğunu bilenler belki üzülecekler, belki iftiraya uğrayacaklar.
Hiç bir zorluk ve fedakârlık, bu davaya inananları caydırmamalıdır!
Adalet de yürek istiyor..
Bank Kapital davasında mahkeme kahramanca bir iş yaptı.
"Sanıkların borçlarını ödeme olanakları artsın, devletin çıkarı korunsun" diye bankanın eski sahibi Mahmut Ceylân ile tutuklu öteki sanıkları tahliye etti.
Mahkeme Başkanı M. Şefik Mutlu'nun karardan sonra yaptığı açıklama gerçekten ibret vericidir:
"Kulağımıza gelen 'iş bağlandı, hakimler tamam' gibi sözlere rağmen bu heyeti teşkil eden biz hakimler, kendimize olan güvenimiz, hukuka bağlılığımız ve vicdanımızla bu kararı verdik. Bizim adımıza söz veren varsa, onlarla bağlantımız olmadığını duyuruyoruz.."
Hakim Mutlu, bu davalarda böyle dedikodular çıktığı zaman mahkemelerin ne tür karar vermek zorunda kaldıklarını da açıkladı:
"Tutukluluğun devamına..."
Ticari ve ideolojik hasımların dedikodu ve şantaj kampanyalarına adaletin kurban edildiği karanlık bir döneme bu cesur kararın son vereceğini ümit ediyoruz.
Hakimlerin görevi kendilerini değil, adaleti korumaktır.