Geçenlerde bir resepsiyonda artık hepimizin yakından tanıdığı deprem uzmanlarımızdan Prof. Ahmet Ercan'la ayaküstü konuşma imkânım oldu.
Ahmet Ercan son günlerde sık sık, İstanbul'un depreme dayanamayacağı belli olan çürük yapılarını deprem yıkmadan bizim yıkmamız gerektiğini söylüyordu. Bu mesele, her şeyden önce bir can kurtarma operasyonuydu hiç kuşkusuz. Ama yalnızca can güvenliği açısından değil, ekonomik olarak da daha akıllıcaydı. Çürük yapıların şimdiden yıkılıp yapılmasının maliyetinin, bu yapıları depremin yıkmasının maliyetinden çok çok daha düşük olacağını belirtiyordu ısrarla.
Yaklaşımı doğruydu kuşkusuz. Ama yine de, bu büyük yeniden yapım faaliyetini devletin finanse etmesinin -hele hele bu kriz koşullarında- çok zor olduğu besbelliydi.
Yani büyük bir kaynaktan söz ediyorduk. Peki kim sağlayacaktı bu kaynağı?
O ayaküstü konuşmada, bu köşede defalarca yazdığım bir fikri Sayın Ercan'a da açtım: Acaba bu konuda "piyasa"yı yardıma çağıramaz mıyız? Depremin yerle bir edeceği o binaların sahipleri tarafından yıkılıp yeniden yaptırılmasını kârlı hale getiremez miyiz?
Bunun ilk akla gelen yolu, kat iznini yükseltmektir kuşkusuz.
Birikimi olmayan hiçbir aile iki katlı çürük evini yıkıp yerine yine iki katlı sağlam bir ev yapamaz. Ama iki katlı evi olan yirmi aile biraraya gelip arsalarını birleştirir ve müteahhide verirlerse ve o müteahhit de o arsa üzerine otuz katlı 60-90 daireli bir blok inşa edebilirse, ortaya çıkan rant hem ev sahipleri, hem de müteahhit için cezbedici olur. Böylece şehir kendi kendine yenilenir ve yüz binlerce insanın canı kurtulur. Üstelik de, çoğunlukla bir avuç yeşile bile yer bırakmamacasına, dip dibe yapılmış o yirmi evin arsası üzerinde tek bir blok yapıldı mı, o blokun etrafında koskoca bir yeşil alan kazanılır, yani daha yeşil bir İstanbul yaratılmış olur. Bununla da kalmaz, inşaat sektöründe bu büyük patlama, ekonomik krize ilaç gibi gelir. Bütün ekonomi canlanır, işsizlik azalır...
Ahmet Ercan bütün bunları destekleyerek dinledi ve kendisinin de aynen böyle düşündüğünü söyledi. Ve daha da sevindirici olan başka bir şey daha ekledi: Şu anda depremin asıl hedefi olan, en kötü yapılaşmanın olduğu bölgeler aynı zamanda İstanbul'un zemin açısından en sağlam bölgeleriydi.
İşte bu, İstanbul için büyük bir şanstır.
Bu, İstanbul'un yıkılması gereken bölgelerinde gökdelenler yükselebilir demektir.
Bundan gerisi, somut bir hesaplama ve planlama işidir. Şehrin imar durumunun bu perspektifle yeniden gözden geçirilmesi ve gerekli imar durumu değişikliklerinin bir an önce yapılması meselesidir.
Ondan sonra bırakırsınız, piyasanın koşulları işlemeye başlar. Rant elde etme dürtüsü depremin tehdit ettiği bölgelerdeki yenilenme sürecini tetikler. Ekonomik ömrünü tamamlayan binalar birbiri ardına yıkılıp yenileri yapılmaya başlanır.
Elbette ki, bu yol sorunun bütününü çözmeye yetmeyebilir. Ama piyasa sorunun öyle büyük bir kısmını çözer ki, geri kalan kısmı devlet için de, yabancı finansörler için de başedilebilir hale gelir.