Şubat ayındaki yüzde 1.8'lik tüketici fiyatı 1986 yılındaki yüzde 1.7'lik rakamdan sonraki en düşük düzey. 2.6'lık toptan fiyat artışı yüksek tarım fiyatları dışlandığında yüzde 0.6'ya iniyor. Özel imalat sanayi fiyat artışı yüzde 0.7 ile son yılların en düşük düzeyine indi. Şubat ayı rakamları 11 ay boyunca yükselen enflasyonda bu trendin tersine döndüğünün göstergeleri.
Bir dış veya iç şok meydana gelmediği taktirde, enflasyonda aylarca devam edebilecek bir düşüş trendini yakaladık. Tarım fiyatlarının normale dönmeye başlaması ve matematiksel avantajla düşüş gelecek aylarda daha da ivme kazanabilir. Yaz aylarında da, ters giden bir şey olmazsa, fiyat artışları eksiye geçilebilir. Bu durumda yıl sonu toptan eşya fiyatlarında yüzde 31, tüketici fiyatlarında yüzde 35 hedefini tutturabiliriz.
Bu bağlamda ekonomide iki ana hedeften birinde düğüm çözülmüş, bundan sonra enflasyonda düşüşü devam ettirmek çok daha kolaylaşmış bulunuyor.
* Madalyonun öteki yüzü- İkinci ana hedef ise ekonomiyi canlandırmak. Bu konuda şimdiye kadar olumlu işaretler henüz ortaya çıkmadı. Daralma durdu ancak büyümeye geçemedik. Zaten enflasyondaki düşüş de, piyasalardaki müthiş durgunluğa işaret ediyor. Gerek özel imalat sanayi endeksi gerekse tüketici fiyatları düzeyi bunun bir göstergesi. Otomobilde ihracatın düşmeye başlaması, şubat ayında genel ihracatta bile düşüş olması, ocak ayında otomobil satışlarındaki rekor küçülme yılın ilk aylarındaki büyük durgunluğun işaretleri. Yani durgunluk, enflasyon düşüşünün arkasındaki en önemli etkenlerden biri, madalyonun öteki yüzü.
* Büyüme=enflasyon mu?- O zaman kritik soru şu: Büyümeye geçtiğimizde yine enflasyon yükselecek mi? Ya da enflasyondaki düşüş duracak mı? Eğer büyümeyle birlikte enflasyon yeniden yükselecekse şimdi çektiğimiz sıkıntıların ne anlamı var? Yani marifet sadece ekonomiyi canlandırmak değil, enflasyon yaratmadan büyümeyi sağlamak.
Bu ancak artan talep karşısında arzı artırmak ve maliyetleri düşürmek olabilir. Şirketlerin en önemli maliyet kalemi finansman gideri, yani faiz. Yüksek enflasyon aynı zamanda faizi nominal olarak artıran bir faktör. Reel olarak artıran ise devletin yüksek düzeydeki iç borçlanması. Bu sorunu da hem dış borçlanma hem de sıkı bütçe ile çözüm yoluna koyarsak, enflasyonla birlikte faizler de düşebilir. Reel faizlerin son 10 yıllık yüzde 22 olan ortalamasının yüzde 10'lara çekilmesi ile kaynaklar daha çok üretime gitmeye başlayabilir. İç borçlanmanın azalmasıyla hem kaynaklar üretime doğru yönlendirilmiş hem de faizler düşürülerek şirketlerin ana maliyet kaleminde önemli bir tasarruflar sağlanmış olacak.
* Rekabetin gerekliliği- Tabii bu arada rekabete açık olmayan sektörleri de rekabete zorlamak şart. Sadece ithalatla mal arzını çoğaltmanın ve fiyat artışlarını sınırlamanın çıkar yol olmadığını, dış açığı büyüterek krize yol açtığını, 2000'de yaşayarak öğrendik. Yani çözüm üretim artışı.
Mali kaynakların artırılacağı ve düşük faizlerle üretime yönlendirileceği, rekabetin artırılacağı, maliyetlerin düşürüleceği, istihdam yaratılmasının kutsal olacağı bir atmosfer, enflasyon yaratmadan büyümeye imkan verebilir. Ortamını önceden hazırlarsak neden olmasın.
* Sonuç- "Savaşta kullanacaklarımızı, barışta hazırlamalıyız" Syrus