Ülkeyi yönetenler, israfı durduracak yerde sürekli vergileri yükseltiyorlar.
Bu Türkiye'de huy oldu.
Alın teri ile kazanıp vergi ödememiş, yanlarında tek adam çalıştırmamış insanlar devlet yönetmeye başlayınca kırıp döküyorlar..
Bu yıl emlâk vergisinde yeni beyan dönemi. Büyük şehirlerde vergiye esas olacak asgari değer 1998 dönemi değerinin en az 10 katına çıkıyor. Artış bazı semtlerde 70 katını buluyor.
Değerdeki bu fahiş artış yanında vergi oranları da bir kat arttığı için vatandaşın bu yıl ödeyeceği emlâk vergisi 1998'e oranla 20 ile 140 kat artmış olacak.
Türkiye'de 18 milyon emlâk vergisi mükellefi var. Bu insafsızlık toplumsal bir yıkıma sebep olacaktır.
SABAH'ın vergi uzmanı Kızılot'un dediği gibi "Böyle bir vergi artışı ne dünyada, ne bizde şimdiye kadar görülmedi."
Vergi iktisadi faaliyetten doğar.
Üç yıl içinde hangi ekonomik gelişme oldu da gayrimenkullerin değeri 20 ile 140 kat arttı?
Bu servet vergisidir!
Devalüasyonla halkı yarı yarıya fakirleştiren iktidar, şimdi vatandaşın evine mi göz dikti?
İnsanlar, yuvalarının da tehlikeye girdiği korkusuna kapılacak olurlarsa kamu düzeni ayakta durur mu?
Üç yıl önce 100 milyon lira vergi ödeyen bir aileden 14 milyar lira istenirse bu parayı belediyeler toplayabilir mi?
Komisyonlar tarafından belirlenen asgari değerler belediyeden belediyeye, hatta aynı semtin sokakları arasında bile büyük eşitsizlikler sergiliyor. Maliye Bakanı Sümer Oral bu şikâyetleri gidermek için hemen devreye gireceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Sezer "vergi skandalı"nın kaynağı olan yasayı dün onayladı. Keşke doğuracağı haksızlığı farkederek daha derin bir inceleme yapsaydı.
O zaman eminiz veto hakkını kullanırdı.
İktidar "Bu Büyükşehir Vergisi Yasası'dır, bizi ilgilendirmez" diyemez.
Yetkisini kullanarak vergi oranını düşürebilir, ayrıca asgari değer konusundaki takdir rezaletine son vermek için gerçekçi ve adil ölçüler getirebilir.
Aksi halde gelecek olan tufandır..
Meskenlerin kamulaştırılması gibi bir cinnet sürecidir
Nereye gidiyoruz?
Vatandaş eskiden ay sonunu nasıl getireceğini düşünürdü.
Şimdi doğalgaz, elektrik, su ve telefon faturalarına maaşını daha ayın başında kaptırmanın açmazını yaşıyor.
Adaletsiz güç zulüm yaratır.
Belediyelerin ve devletin tekelindeki bu hizmetler, hakim gücün zalimliği nedeniyle vatandaşı eziyor.
Doğalgazdaki indirim göstermelik de olsa, patlamak üzere olan toplumu biraz rahatlattı.
Halk yararına kazanımları genişletmek gerekiyor.
Tekellerin haksızlığı halkın geçimini etkilemekle kalmıyor, ekonominin rekabet gücünü de kırıyor.
İsviçreli sanayicinin 2.7 cent, Fransız'ın 4.1 cent, Alman'ın 5.2 cent ödediği elektriği Türk sanayici 9.65 cente kullanırsa nasıl rekabet edebilir?
Ekonomi nasıl büyür, işsizlik nasıl biter?
Elektrik kaybı ve kaçak kullanımda Türkiye dünya birincisi.. Ama TEDAŞ hırsızı yakalamak yerine bu bedeli namuslu insanlardan çıkarmanın rahatlığını sürüyor.
Tekelci zalimlik ve boşvermişlik, sosyal patlamanın her alanda zehirli tohumlarını ekiyor.
Ülke yönetmek sadece borç bulmak değildir. Hepsinden önce adaletsizliği önlemektir.
Hükümet en kısa zamanda elektrik dosyasını açmak zorundadır!