kapat
19.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Yalanı seviyoruz!

Bizlere yıllardır söylenen yalanlar vardır.. Yalan olduğunu biliriz ama yine de inanmak isteriz..

Örnek mi?

İstanbul ile Ankara arasını 2 saate indirecek olan hızlı tren... Veya Boğaz'a tüp geçit... Enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi... Her isteyen gencin istediği üniversiteye girebilmesi...

Hiç düşünmeyiz; iki treni rayın üzerinde idare edemeyenler, çarpıştırmayı becerenler, rötarsız bir tek tren seferi gerçekleştiremeyenler nasıl olur da İzmir ile Ankara arasını 2 saate indirebilirler? Bunu hangi bilgi birikimi, hangi teknoloji ile ve en önemlisi hangi para ile gerçekleştirebilirler... Bu sistemin bir parçası olan Ayaş Tüneli'ni çevre köylerin ahırı haline getirenler, utanmadan bu yalanı nasıl söylerler..

***
Yerin yarım metre altına kanalizasyon borusu döşeyemeyenler... Her yağmurda kentleri suların basmasına imkân verenler kalkıp Boğaz'ın 90 metre derinliğindeki tabanına tüp geçit yerleştireceklerini söylerler... Her yıl belli tarihlerle belli konuları gündeme getirirler; "Tüp geçit için finansman bulundu!" "Japonlarla proje anlaşması imzalıyoruz..."

Ama gelin görün ki bu anlaşmalar imzalanmaz... Zaten Büyükşehir Belediyesi'nin bir grafikere çizdirdiği bir illüstrasyon dışında elle tutulur ciddi bir tek çalışma bulunmaz...

Peki bütün bunlara rağmen nasıl oluyor da yıllardır aynı yalanları dinliyoruz... Ve hiç tepki göstermiyoruz..

Çünkü biz yalan söylemeyi de, dinlemeyi de seviyoruz..

Açın gazete arşivlerine bakın; 40 yıl önce söylediklerini bugün hâlâ söyleyen, söyleyebilen ve taraftar bulabilen politikacıları baş tacı ediyoruz...

İstanbul'a ihanet!
Birileri İstanbul'u hep arkadan hançerlemiştir... Üstelik bunu hizmet adı altında gerçekleştirmiştir.. Bugün onların bu kente sapladıkları hançerlerin yaraları hâlâ kanıyor... Ve bir tek kişi çıkıp da yüreklice "Ben bu yaraları saracağım.. Kangren olmuş uzuvları koparıp atacağım" diyemiyor.. Akıldan, izandan yoksun bu hançerler çekilip çıkarılamıyor...

Bugüne kadar defalarca yazdım; 100 otobüsten 99'u Anadolu'ya giderken kalkıp otogarı Bayrampaşa'ya inşa etmek, her gün binlerce otobüsü TEM ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü trafiğine sokarak, kenti yaşanmaz, bir yerden bir yere varılamaz hale getirmek İstanbul'a ihanet değil mi?

Bu; çarpık beyin ürünü seçimin mantıklı bir tek nedenini açıklayacak var mı?

Gelelim Haydarpaşa Limanı'na!

İstanbul'un en güzel yerine, Boğaz'ın girişine dev şileplerin yanaştığı, her gün binlerce TIR'ın konteynırlar taşıdığı bir liman inşa etmek ve bunu kaldırmamakta direnmek bu kente ihanet değil mi? Deniz ve kara trafiğini katleden bu çarpıklığı savunmak söyler misiniz vicdan işi mi?

Durun daha bitmedi!

Üsküdar Sahili'ndeki Harem Otogarı'nı kaldırmamakta direnmek, Beylerbeyi Sarayı'nın hemen yanından Boğaz'a lağım akıntısı vermek, Galata Köprüsü'nün çökeceği uzmanlar tarafından söylenirken duymazdan gelmek İstanbul'a ihanet değil mi?

Bölücü taktiği!
Elindeki silahla dağda tutunamayan, başındaki eşkıya yakalanıp hapishaneye kapatılınca iyice dağılan bölücü örgüt, strateji değiştiriyor, sistemi kilitleyecek eylemlere girişiyor...

Bunlardan biri "Kürtçe eğitim" talebi... Dikkat edin; Anayasa'ya aykırı olduğunu bile bile bir anda Türkiye'nin dört bir yanından bu talep yükseliyor: "Kürtçe eğitim hakkı istiyoruz..."

Bu konudaki dilekçelere yaklaşık 1000'e yakın üniversite öğrencisi imza veriyor... Yetmiyor... Talep, ilköğretim okulları ile liseleri de içine alacak şekilde genişletiliyor..

Bu eylemlerden bir sonuç alınamayacağını onlar da biliyor.. Ama amaç toplumu germek, sistemi kilitlemek, halkı huzursuz etmek... Zaten planın gereği bu... Yoksa sıradan bir Kürt vatandaşımızın "Kürtçe eğitim" istemediğini herkes biliyor...

Bütün bunlar olurken, ANAP'lı Sebgetullah Seydaoğlu durduk yerde çıkıp "DEP'li milletvekillerinin salıverilmesini" istiyor...

Dikkat ediyor musunuz; herşey planlı programlı yürütülüyor...

***
Şimdi; bütün bunlar olup biterken ben medyanın tanıdık köşelerini izliyorum... Hani; her zaman insan haklarından(!) söz eden, devleti, milletine zulmeden olarak gösteren bildik yazarlara... Bakalım ne zaman bu konuya girecekler? Ne zaman "Kürtçe eğitim getirilmeli!" diyecekler...

Fıkra

Şef ne derse!
Teksas'ta haydutluk eğitimi gören bir öğrenciyi azılı haydutların yanına staja verirler.. İlk ders olarak bir posta arabası soyulacaktır... Araba durdurulur, haydutların başı bağırır: "Herkesi indirin arabadan!"

Bu sırada stajyer haydut yaşlı bir kadının oturmakta olduğunu farkeder ve "Nine otursun bari" der... Haydutlar hep bir ağızdan "Sen karışma, şef ne derse olur" cevabı verirler...

Bu kez şef "Bütün paraları alın" emrini verir... Stajyer haydut yine şefe dönüp seslenir: "Yaşlı nineninkini de mi?" Haydutlar hep bir ağızdan yeniden bağırırlar: "Sen sus, şef ne derse o olur!"

Soygun bittikten sonra şef atına biner ve adamlarına döner: "Bütün kadınlara tecavüz edin!"

Tam stajyer konuşacakken, bu kez nine atılır: "Sen sus! Şef ne derse o olur!"

ALKIŞ
Kriz döneminde 1 milyar ciroya ulaşıp, 2002'de 1.2 milyar dolar ciro hedefi koyan Tofaş'a...

Hay ağzını ÖPEYİM!
Türkiye'nin ileriyi görememesinin nedeni düşünce geleneğinin olmaması. Yalnızca devlet değil, sivil düşünce kuruluşları da sınıfta kaldı. Özdem Samberk (Emekli büyükelçi)

Kırmızı kart
Tahminleri tutmayınca susup oturan, kar yağışını bilince "Yüzde 85 başarılıyız" diyen Meteoroloji'ye...

DOĞRU SÖZ
Söz kalpten çıkarsa kalbe kadar gider. dilden çıkarsa kulağı aşamaz..



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır