kapat
13.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Tuvalet nerede?

Bundan birkaç gün önce, İstanbul'da otelcilik sektöründe çalışan genç bir bayandan ilginç bir olay dinledim.

Ona geçmeden önce İstanbul'daki otellerle ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Anladığım kadarıyla, normalde, bu günlerde İstanbul'daki lüks otellerdeki doluluk oranının %0 - 90 dolayında olması gerekiyordu. Ancak 11 Eylül, turizm sektörüne dünya çapında büyük bir darbe vurdu. İstanbul'da oteller, zecri tasarruf önlemleri almak zorunda kaldılar. Birçok çalışanın işine son verildi. Bazı oteller, bazı katlarını kapattı. Taşeron firmaların işine son verildi.

Bugünlerde İstanbul otellerindeki doluluk oranı %0-30'larda seyrediyor. Otellerin satış ve pazarlama bölümleri, dolu oda sayısını artırmak için fazla mesai yapıyor. Çünkü eğer bu durum 2-3 ay daha devam ederse yeniden işten çıkarmalar gündeme gelecek.

"Rezervasyonlar her yerde düştü, dedi otelcilik sektöründe çalışan genç bayan. "Bizde bu kadar düşük olmasının nedeni Müslüman bir ülke olmamız. İnsanlar Müslüman ülkelere gelmeye korkuyor."

"Müslüman bir ülke olarak mı algılanıyoruz?" diye sordum.

"Evet öyle," dedi genç bayan."Bakın size bir olay anlatayım," dedi ve şu olayı anlattı:

"11 Eylül'den önce Amerika'dan bir e-mail aldık. Adam kız arkadaşı ile İstanbul'a gelip bizim otelde kalmak istiyordu. 'Ancak bir şeyi merak ediyorum,' diye soruyordu. 'Otelinizde tuvaletler odanın içinde mi yoksa dışarıda mı?'

"Sinir oldum. 'Bu konuşmadan sonra beni işten kovabilirler ama ben bu adama telefon edeceğim,' dedim arkadaşlarıma. Adamı aradım.'Siz burasını ne zannediyorsunuz,' dedim. 'Sudan, Somali falan mı? İstanbul'un herhangi bir Avrupa şehrinden farkı yok. Bazı sokakları Beverly Hills'e bile benziyor.'

Adamın ağzından girip burnundan çıktım. Rezervasyonunu yaptı.

Tam gelecekler, bu defa da 11Eylül patlak verdi. Adam rezervasyonunu iptal etti. Gene telefon ettim. 'Burası sizin bildiğiniz Müslüman ülkelerden değil,' dedim. 'Hiçbir hadise yok. Eskiden olduğundan daha güvenli.' Gene adamın ağzından girip burnundan çıktım. İptali geri aldı. Arkadaşı ile geldiler. Beni resepsiyona çağırdı. Bir kutu çikolata hediye etti. Bir güzel eğlenip, memnun mesut Amerika'ya geri döndüler."

Bunun çok uç bir örnek olduğunu düşünebilirsiniz.

Ama -10 Kasım'da kendi kendimizin sırtına uyguladığımız sıvazlamalar yana- gerçek şu ki, 1938'den 63 yıl sonra, Türkiye ortalama bir Amerikalı veya Avrupalı tarafından hâlâ batılı bir demokrasi değil, Müslüman bir Ortadoğu ülkesi olarak algılanıyor.

Batıdan bakıldığında Türkiye hâlâ Cezayir, İran, Irak ve Suriye lekesinin bir parçası olarak görülüyor.

Bu onların cehaletini gösterir diyebilirsiniz.

Ama cehalet onların cehaleti ise, sorun da bizim sorunumuzdur.

Demek bu ülkelerden değişik olduğumuz imajını yeterince yaratamamışız zihinlerde. Demek ki dışarıdan Cezayir, İran, Irak ve Suriye ile bizim aramızda pek fark görünmüyor. Demek o mesafeyi yerleştirmeyi beceremedik. Demek ki sürüden yeteri kadar kopamadık.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır