kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Nisan 2009, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Tayanç ayaydın, bu filmdeki performansıyla 45. Antalya Altın Portakal Film Festival'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.

Engin Ertan: "Güldürmeyi seven bir karamsarım"

Sinema dergisi
Giriş Saati : 10.04.2009 09:29
Güncelleme : 10.04.2009 18:18
Yeni Haber
45. Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Film dahil 4 ödülle dönen "PAZAR: BİR TİCARET MASALI" bu ay vizyona giriyor. Komedi ve dram arasında gidip gelen bu özgün yol filmi, İngiliz yönetmen Ben Hopkins’in imzasını taşıyor..
Ben Hopkins'i Gezici Festival müdavimleri "Simon Magus" ve "Tomas Katz'ın Dokuz Yaşamı" filmleriyle tanımıştı. Yıllar sonra Türkiye'de çektiği bir belgeselle, Pamir Kırgızları'nın göç hikâyesini yeniden canlandırmalar marifetiyle anlatan "Ölmüş Bir Koyunu Değerlendirmenin 37 Yolu" ile tekrar karşımıza çıktı Hopkins. Geçtiğimiz yıl ise yine Türkiye'de çektiği "Pazar: Bir Ticaret Masalı" ile Altın Portakallar'ı silip süpürdü. Nihayet bu ay vizyonda seyirci karşısına çıkacak olan "Pazar" 90'lı yılların ortasında, Doğu Anadolu'da bir sınır kasabasında geçiyor. Ailesine daha iyi bir gelecek sağlamak için karaborsaya bulaşan ve en nihayetinde kendisini kaçakçılık yaparken bulan Mihram'ın (Tayanç Ayaydın) hikâyesi yer yer dramatik, bazense komik anlarla perdeye yansıyor. İleride tekrar Türkiye'de çalışmayı planlayan Hopkins, "Pazar"ın en gerçekçi ve en iyi kotarılmış filmi olduğu kanısında.

(...)

"Pazar"ın bir proje olarak başlaması ne zamana denk geliyor?
Net bir tarih vermek aslında zor. Yanımda taşıdığım ve aklıma gelen fikirleri not aldığım bir defterim vardı. Bazen buradaki fikirlerden birisi bir diğerine, o da bir başkasına dönüşür. "Pazar" da bu şekilde ortaya çıkan bir proje oldu. Fakat en başına gidecek olursak, '90lı yıllarda okuduğum bir gazete haberi vardı. Belki de bir televizyon programındaydı, şu an kesin olarak hatırlayamıyorum. Bu Moldovya'da komünizmin çöküşü ertesinde oluşan karaborsayla ilgili bir haberdi. İnsanlar istedikleri malları çeşitli aracılara sipariş ediyorlar ve bunlar başka ülkelerden illegal şekilde ülkeye sokuluyordu. Haberi okuduğum zaman, arz talep ilişkisiyle bağlantılı olarak bu durumun kapitalizmin temellerine iyi bir örnek oluşturduğunu düşünmüştüm. Aynı zamanda kapitalizmin yol açtığı çeşitli yaratıcı çözümlere de... Düşünürseniz bu adamlar piyasada bir boşluk görüyorlar ve bu durumdan faydalanarak para kazanmak için kendi yöntemlerini geliştiriyorlar. Bu haberden yola çıkarak bir film yapmayı düşünüyordum ama Moldovya hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Zamanla Türkiye'yi daha yakından tanımaya başlayınca aynı hikâyeyi buraya uyarlayıp uyarlayamayacağım fikri aklıma geldi. Çeşitli arkadaşlarıma danıştığımda bu hikâyenin Türkiye'nin doğusuna uyarlanabileceği konusunda onay aldım. Böylece "Pazar"ı hayata geçirme macerası da başladı. Senaryonun ilk versiyonunu 2001'de yazdığımı düşünürsek, 6 yıllık bir süreçti.

(...)

"Pazar" öncesinde Doğu'da geçen Türk filmlerini izleme imkânı buldunuz mu?
Mesela "Vizontele"yi izlemiştim, veya Yılmaz Güney'in bazı filmlerini...

Sormak istediğim şöyle bir şey, Doğu'da veya köylerde geçen Türk filmlerinin çoğunlukla mümkün olduğunca gerçekçi ve sert olmak gibi bir derdi de vardır. "Pazar" ise çok daha iyimser bir film.
Evet, "Yol"u geçenlerde tekrar izledim. Gerçekten çok etkileyici ve çok iyi bir film. Fakat ben asla bu kadar mizahsız, bu kadar umutsuz bir film çekemezdim. Ne de olsa mizah anlayışıyla tanınan bir ülkeden geliyorum (gülüyor). Aslında "Pazar"ın da mutlu bir sonla bittiğini söyleyemeyiz. Sanırım mutsuz şekilde biten ama finale doğru giderken beni güldüren filmleri daha çok seviyorum. Bu bağlamda "güldürmeyi seven bir karamsarım" demem yanlış olmaz.

"Pazar"ın bazı sahneleri veya karakterlerin bazı mimikleri bana Batı kaynaklı suç filmlerinden tanıdık bir ikonografiyi hatırlattı. Özellikle melez bir film çekmeye çalıştığınızı söyleyebilir miyiz?
Eğer "Pazar"da Batı sinemasını hatırlatan imgeler varsa bu bütünüyle bir tesadüf. Elbette dünyanın dört bir yanından filmler izleyerek büyüdüm ama bu filmlerin büyük bölümü Amerikan yapımlarıydı. Her ne kadar "Pazar" için çoğunlukla Doğu Türkiye'nin gerçekçi bir portresi olduğuna dair yorumlar alsam bile, benim kişiliğimin veya dışarıdan bakıyor olmamın mutlaka bir etkisi vardır. Fakat özellikle melez bir film çekmeye çalıştığımı söyleyemem.

Açıkçası ben filmi yorumlarken bu "melez" fikrine yoğunlaştığım için, bu yapı aracılığıyla kapitalizmin her coğrafyada aynı şey olduğunu söylemeye çalıştığınız sonucuna varmıştım.
Elbette... Sonuçta ticaret her yerde aşağı yukarı aynı şekilde yürüyor. Eğer ortada bir pazar varsa, elinde en fazla anapara bulunanlar bu pazarı yönetiyorlar. Karaborsa için de durum farklı değil. Nasıl IMF veya herhangi bir banka yasal pazarı yönetiyorsa, mafya da karaborsayı yönetiyor. Bu iki durum birbirinden farklı olmadığı gibi, farklı coğrafyalarda da aynı şekilde işliyor.